ebû akīl lebîd bin rebîa bin mâlik bin ca‘fer el-âmirî el-ca‘ferî ölümüm gecikse de fazla yaşasam ne geçecek elime, parmakların kavradığı bir asaya muhtaç olmaktan öte.

abdulkerim zeydân - çev : hayreddin karaman zarûret halinde murdar hayvan etini yememek bir nevi intihardır.

aydınlanma hareketi çocuğunuzu daha 9 yaşındayken bir din misyonerinin eline teslim etmek pedagojik intihardır.

tekin çolakoğlu & e.esra erturan değişen çağda değişmemek intihardır.

şuurlu öğretmenler derneği anadil gelişiminin tamamlanmadığı bir dönemde, ana dil eğitiminden neredeyse vazgeçerek, onun üzerine yabancı dil bina etmek intihardır.

özlem / sinemya allah bize akıl vermiş tabiki doğal affete karşı gelemeyiz ama kader deyip oturmak intihardır. çabalamayıp,oturduğun yerden dua ederek olmaz

onur dursun bilim gazeteciliğinde popülaritenin ve pozitif bilimlerin hegemonyası

onur dursun bilim gazeteciliğiyle ilgili çeşitli tanımlar mevcuttur. bilim gazeteciliğinin/haberciliğinin ne olduğuna ilişkin üzerinde uzlaşıya varılmış bir tanım mevcut değildir.

onur dursun bilim gazeteciliği, diğer bütün gazetecilik türleri gibi bir türdür. bu türlerle aynı kurallara tabi olan bilim gazeteciliği, eleştirel düşünmeyi gerektirmektedir.

onur dursun angler’a (2017, s. 23) göre bilim gazeteciliği, karmaşık bilimsel kavramları irdelemeyi ve görevini istismar eden bilim insanlarını hesap verebilir kılmayı amaçlamakta ve bilimsel alanın derinlemesine anlaşılmasını sağlamaktadır.

onur dursun kuşkusuz bilim gazeteciliğinin mevcut durumunu, sözde toplumsal fayda düşüncesinden hareketle tümden onaylamamız mümkün değildir.

onur dursun hedef kitlenin popüler beklentileriyle, diğer bir ifadeyle piyasacı bir düsturla şekillenen, siyasi bağımlılıklarını gözeten kitle medyasının birçok alanı gibi bilim gazeteciliği de sorunlu ve yetersizdir.

onur dursun bilimin kitle medyasıyla kamusallaşmasının izleri 17. yüzyıla kadar uzanmaktadır ama asıl kurumsallaşma 20. yüzyıl boyunca, bilimsel gelişmelere paralel yaşanmıştır.

onur dursun örneğin bilim muhabirleri, abd’de 1900’lerde olağanüstü insanlar olarak nitelendirilmiş, 1930-1940’lı yıllarda toplumun kurtuluşunun bilim olduğu konusunda kamuyu ikna eder bir rol üstlenmiştir.

onur dursun bilim haberlerine ilişkin diğer önemli bir nokta ise bu haberlerin hangi sayfalarda yer bulduğudur. bilim haberlerinin büyük bir bölümü bilim sayfaları dışında yayınlanmaktadır.

onur dursun bilim haberciliği açısından diğer bir sorun ise, bazı bilim dallarının daha hegemonik olmasıdır. son yıllarda özellikle sağlık ve teknoloji haberleri ön plandadır.

onur dursun gazetecilik daha orta-alt sınıf düzeyli bir kamu varsayımından hareketle içeriklerini oluşturmaktadır. bilim ise orta-üst sınıf bir kitlenin anlayacağı düzeyde ilerlemektedir.

onur dursun bilim insanları medyanın bilimi basitleştirebileceği, haber editörleri ise bilimsel jargonun medya içeriklerini genel-kamunun anlayabileceği düzeyden uzaklaştırabileceği endişeleri bilim gazeteciliğinin başka bir sorunudur.

onur dursun bilim insanları, bilgileri yavaş yavaş yayarken gazeteciler hızlı bir şekilde yaymaktadır. bilim insanları, hakiki bir oryantasyona sahipken, gazetecilerin oryantasyonu bireyseldir. bilim insanları, rasyonel referanslarla hareket ederken gazeteciler duygusal .......

onur dursun fjæstad’a göre (2007, s. 128), bilimde yenilik, doğruluk ve ilginçlik gibi bir sıralama takip edilirken, haber medyasında yenilik, ilginçlik ve doğruluk gibi bir sıralama ön plandadır.

onur dursun bilim haberciliğinin diğer bir sorunu ise niteliği düşük bilimsel çalışmalara odaklanmasıdır.

onur dursun de semir (2000), gazetelerin kapitalist beklentiler doğrultusunda hareket ettiğini düşünmektedir.

onur dursun analiz sonucunda bilimsel niteliğe sahip 291 haber tespit edilmiştir. bu haberlerin 72’si cumhuriyet’e, 68’i milliyet’e, 62’si sözcü’ye, 46’sı hürriyet’e, 43’ü ise sabah’a aittir.

onur dursun bu bilgiler ışığında bilim haberlerinin (291), 5 gazetedeki toplam habere (5585) göre oranı % 5,21’dir.

onur dursun sonuç olarak türkiye’deki bilim gazeteciliğinin tıp/doğa/teknoloji eksenli bir yapılanma yolunda ilerlediği anlaşılmıştır.

onur dursun kamusal alanda demokratik süreçleri destekleyecek ve kamusal alanı eşitlikler/haklar düzleminde kurumsallaştırmaya çalışacak toplum bilimsel araştırmalar medya aracılığıyla yeterli düzeyde kamuyla paylaşılamamaktadır.

onur dursun sosyal bilimler alanında yapılan çalışmalar kamusal alanla yeterince iletişim kuramamaktadır.

selahattin avşaroğlu & hayri koç yaşam doyumu ile sıkıntıyı tolere etme arasındaki ilişkide iyimserliğin aracı etkisi

erkin şâhinöz ben çok iyi iktisatçıyım demek yetmiyo ben çok iyi makina mühendisiyim demek yetmiyo. onun yanına felsefe sosyoloji vs. her şeyden biraz koyabilmek lâzım. mehmet yavuz iş hayatında takım elbise ve kravat zorunluluğu olan erkekler farkında olmadan ciddi bir tehlike altında yaşıyor.

süleyman uludağ dünya kelimesi, “yakın olmak” mânasına gelen dünüv kökünden türemiş “en yakın” anlamındaki ednâ kelimesinin müennesidir. ....... dünya kelimesinin “alçaklık, kötülük” mânasındaki denâet kökünden geldiği de ileri sürülmüştür. .......

cengiz kallek sözlükte “haddi aşma, hata, cehalet, gaflet” gibi anlamlara gelen seref kökünden türetilmiş olan isrâf genel olarak inanç, söz ve davranışta dinin, akıl veya örfün uygun gördüğü ölçülerin dışına çıkmayı, özellikle mal veya imkânları meşrû olmayan amaçlar için .......

türkiye israfı önleme vakfı israf

mehmet nuri inel & hakan yıldırım operasyonel mükemmellik üzerine israflar için bir model denemesi

erdem ergin 19 . yüzyıl halk şiirindeki gelenek, eğitim ve etkileşimin sosyal yaşama etkisi

erdem ergin âşık veli, şarkışla’nın iğdecik köyünde doğdu. şairin annesi de babası da şairdir fakat okuma yazma bilmedikleri ....... âşık veli, genç yaşta anne ve babasını kaybetmiştir. sevgilisinin başka birine verilmesiyle birlikte büyük acı çekmiş ve şu dizeleri söylemiştir:

âşık veli hel hel ettim mağara'dan uçurdum telli kız'ın gitti derler bu yola elim ile evlerini göçürdüm telli kız'ın gitti derler bu yola

erdem ergin veli’nin ölümü ise son derece trajik olmuştur. “at birdenbire yekinince eyerle dal arasında sıkıştı ve eyerin kaşı göğsüne saplandı. o vaziyette köy kadar gitti. konu komşu tedaviye çalıştılarsa da, yaptıklarından ne olacak. ancak bir hafta yaşayabildi. .......

ibn sînâ ölüm, sararıp solma ve kuruma, bedensel doğanın, maddenin suretini gerektirmesi ve çözülüp dağılan şeyin yerine bedelini getirerek onu olduğu gibi koruması yolundaki kusurundan ileri gelir. sararıp solma düzeni de kesinlikle bir amaca dönüktür. çünkü sararıp solma düzeni

ibn sînâ için bedende görevli doğal olmayan bir neden vardır ki o da sıcaklıktır. yine sararıp solma düzeninin ilineksel anlamda doğa olan bir nedeni vardır. sıcaklık ve doğadan her birinin bir amacı vardır. sıcaklığın amacı yaşlığı çözümleme ve dönüştürmedir. böylece maddeyi

ibn sînâ düzenli olarak sararıp solmaya sevk eder ki bu da bir amaçtır.

hilmi yavuz sözlere bak, bağı çözük çiçekler gibi ortada, dağılmış duruyor nerdesin? hangisinde? solmakta mısın doğrularda ve yalanda?

pınar doğu fuzûlî kanamıştı o yara + kimbilir kimlerden daha gerçekti ateşlerdi dokunduk ve akıp geçti söylenmeyen ansızın görülürdü ardımızda kalanlardı, hiç dönmedik kedimize baktık ve geçti + kimbilir nasıl ölürdük bilmesek yavaşça solmayı?

mehmet erol bir sözlü tarih metni olarak kıssa-i zelzele ve konusunun anadolu basınına yansıması

ali tan kıssa-ı zelzele’nin kelime kadrosu ve geçiş dönemi özellikleri

mustafa kundakcı moldo kılıç, ısak şaybekov ve kalık akıyev’in “zelzele” temalı şiirlerinde toplumsal eleştiri

burçak evren sinemamızdaki ilk renkli çekimi baha gelenbevi 1948 yılında birlik film (iskender necef) adına çektiği bir yuva böyle yıkıldı romanından sinemaya aktardığı çıldıran kadın adlı filmde yapmıştır.

kerim usta ilk renkli türk filmi- halıcı kız

poetikbella / zehrâ mustafa tasavvuf, illegal islam’dır. tarikatlar, din mafyasıdır.

kerim evren türkçe bağına destursuz girmek

kerim evren pek çok alanda olduğu gibi, “doğru ve güzel türkçe” açısından da artık can sıkıcı olmaktan çıkıp giderek “yürek yakıcı” bir hâl alan gerileme dönemi yaşıyoruz.

kerim evren gazete / tv’lerin özellikle de kültür / sanat sayfasını hazırlayan meslektaşlarımızın türkçe dilbilgisi ve yazım kurallarını bilmemeleri, bağışlanamaz kusurdur.

ahmet haluk ünal hiper aktivizm hiç bir zaman kayda değer bir sonuç üretmemiştir.

fulya küçükaksoy kanser miyim? + esra dankı kanser olduğumu öğrendim ! + yonca yücel kanser olduğumu nasıl öğrendim? + gürsel nur dağ kanser olduğumu nasıl öğrendim? + başak çakmak kanser miydim? + yağmur bircan kanser miydim? + ezgi akbaş kanser ile mücadelem

nuran özlük psikanalitik edebiyat eleştirisi açısından gayya mefhumunun şiire yansıması

nuran özlük edebî eserlerin incelenmesinde kimi yazar, kimi okur, kimi eser merkezli pek çok edebiyat teorisi ve eleştirisi ortaya atılmış ve bu çerçevede pek çok eser incelenmiştir. bunlardan biri psikanalitik edebiyat eleştirisidir.

nuran özlük freud, “yazar ve düşlem” başlıklı yazısında sanatçıyı “şu sanatçı denen acayip kişi” olarak nitelendirir. çünkü bizi nasıl etkilediği, ruhumuzda uyanmasını hiç ummadığımız heyecanların doğmasını nasıl sağladığı sanatçı olmayanlar tarafından hep merak konusu olmuştur.

nuran özlük psikanaliz ile insanın korkuları, endişeleri, özlemleri, kederleri, arzuları vb. çözümlenmeye çalışılırken sanat metninde kullanılan imge/sembol/motifler ve bunların vermek istediği mesajlar ya da bunlardaki anlamları açığa çıkarmak psikanalizin edebiyat sahasındaki

nuran özlük faaliyetlerinden birisidir.

nuran özlük arapça bir kelime olan gayya (غيا ,(cehennemde bir kuyu veya derenin adıdır. mecaz anlamda ise belalı yer, içine düşenin bir daha çıkamayacağı anlatan yer/durum ya da karmaşık işlerin döndüğü yer veya çok çapraşık durum demektir.

nuran özlük toplumumuzda gayya, daha çok kuyu/çukur kelimeleriyle birlikte gerçek anlamı dışında daha çok kötü/berbat/karmaşık duygu/düşünce/olay/durumları ifade etmek için kullanılmaktadır.

nuran özlük gayya mefhumunu şiirin içinde kullanmaktan ziyade şiirinin ismine vererek ön plana çıkan/çıkaran dört şair tevfik fikret, şükûfe nihal, nâzım hikmet ve salâh birsel’dir.

nuran özlük ali ihsan kolcu’nun çalışmasında belirttiği üzere baudelaire’in “leş” adlı şiiri ile fikret’in “gayyâ-yı vücûd”u üslup ve içerik açısından büyük benzerlikler göstermektedir. “gayyâ-yı vücûd”, tevfik fikret’in “en etkili, dehşet duygusu uyandıran şiirlerindendir.

tevfik fikret işte gayyâ-yı vücûd, işte o zulmet, o batak; beşerin işte, pür ümmîd ü heves, kıvranarak ka’r-ı târında şinâh ettiği girdâb-ı ufûl! + rûh-ı sâfı şeb-i a’mâkına ettikçe nüzûl çırpınır gayz u teneffürle; fakat bî-ârâm edecektir bu nüzûlünde ebedlerle devâm.

nuran özlük fikret, şiirde varlığı/varlık âlemini gayya kuyusuna benzetmiştir. varlığı bu şekilde tasvir eden fikret’in hâletiruhiyesindeki marazi bedbinliği, “hiçbir kurtuluş ümidi bırakmayan bu hayat görüşü, fikret’i bu devirde mutlak bir acze sürüklemiştir.”

nuran özlük kaplan, fikret’in beden yapısı ile psikolojisi arasındaki uyuma dikkat çeker. fikret’in yapısı “piknik”e yakın “atletik”tir. atletik tipler bir dengesizlik başgösterdiği zaman şizofreniye doğru meyletmektedirler. bunların normal mizaçları şitoizmdir.

şükûfe nihal ince, dar bir merdiven, bir daha ve bir daha; indikçe derinleşen, koyulan bir karaltı; girinti çıkıntılar, derinden homurtular; burası bir yer altı, burası bir yer altı!...

nuran özlük şükûfe nihal, 1935 yılında yayımladığı şile yolları adlı eserinde “gayya” şiirine tekrar yer verir. ancak şiir üzerinde bazı değişiklikler yapmıştır.

nuran özlük gayya”nın ilk yayımlandığı tarih, 1929 dünya ekonomik buhranı’nın türkiye’yi derinden etkilediği 1930 senesidir.

nuran özlük gayya kuyusu”nda nâzım hikmet bir yandan ülkesinin insanları için duyduğu özlem ve endişeyi yansıtmakta, bir yandan da ezilmişliğin farkına vararak bilinçlenmeleri için onları uyarmaktadır.

nâzım hikmet seydi fakıllı köyünde kadınlar art arda dizilmiş su çekerler art arda bağlanmışlar bir tek ipe su çekerler gayya kuyusundan, su çeker taş devri kadınları

nuran özlük 30 ağustos 1962 tarihini taşıyan “gayya kuyusu” adlı şiirde anadolu insanının çektiği sıkıntılar küçültülmüş ölçekte seydi fakıllı köyü vasıtasıyla verilir.

salâh birsel başlayınca eğer gayya kuyunun ortasında şakkadak bir yüreksöken gelip kavuşsa yarı açlık yarı tokluk siz uykulardan uyanmayın

nuran özlük 1972 yılında yayımlanan haydar haydar’da yer alan “gayya” da “anlamı bağırmayan” şiirlerdendir. birsel, kelime seçimi, olayı kelimelerin ses değeri ile anlatma eğilimiyle müzikaliteyi önemseyişi bu şiirinde de dikkati çekmektedir.

nuran özlük bir sanatçı olarak dünyaya geldiğine inanan bir çocuğun ileriki yıllarda bir şiiri sebebiyle mahkemeye verilmesi ve içinde bulunduğu siyasi ortam, şairin “gayya” şiirindeki karamsar bakış açısının da bir sebebidir.

fatih yıldız bir cinayetin anatomisi: emine bulut

rostem siyahtaş bir cinayetin anatomisi (hasret daşlı)

necati tonga cumhuriyet dönemi türk edebiyatında beddua şiirleri

kadın eserleri kütüphanesi ve bilgi merkezi vakfı kadın hayatlarını yazmak: oto/biyografi, yaşam anlatıları, mitler ve tarih yazımı uluslararası sempozyum bildiri kitabı

erendiz atasü annemle babamın mezarlarına uzanmış kendimi tanıyorum, öğreniyorum. gövdemin - erkek dokunuşlarından uzakta- eskiden olduğu gibi boş, yarım ve kuru olmadığını fark ediyorum.

tomris uyar beşikten mezara kadar çeviri!

adeline virginia stephen / virginia woolf - çev : oya dalgıç ucuz zekâ gösterilerinin, parlak taşlamaların ve hatta mezarda bile acısı içinden çıkmayacak bayağılığın -daha çok da baştan savmacılığın- yazarı olarak kalacağım gelecek kuşaklara.

adeline virginia stephen / virginia woolf çok şişman bir kadın, bir kız, bir erkek resmi tatili geçirdi -tam bir güneş ışığı ve keyif gününü- kilise avlusunda aile mezarlarını ziyaret ederek.

adeline virginia stephen / virginia woolf sonra haig’ın mezarı var her tarafına koyu kırmızı gelincikler sıkıştırılmış.

adeline virginia stephen / virginia woolf mezarın üstünde o anda ziyafet çeken öyle kilolu bir kadın.

adeline virginia stephen / virginia woolf yeni odamda doğallıkla yazamıyorum daha, çünkü masa doğru yükseklikte değil, ellerimi ısıtmak için eğilmem gerekiyor.

adeline virginia stephen / virginia woolf ama bitkin düştüm: bataklığımı istiyorum, kırlarımı, havadar odamda usulca uyanmayı.

adeline virginia stephen / virginia woolf ama galiba en mutlu olduğum yer kendi odam.

adeline virginia stephen / virginia woolf odamı derleyip toplayarak yatıştırdım kendimi.

adeline virginia stephen / virginia woolf odamı yeniden düzenledikten sonra (masamı güneş alacak biçimde çevirerek: kilise sağda; pencere solda; çok hoş bir yeni manzara)

arif dino döner kebap dönmez olsun taştan mantar tarlası çok yaşasın ölüler

hicrî göñlüm alınca baña dilber vefâlar gösterür ihtiyârum gidicek elden cefâlar gösterür

ümîdî dil virme ümîdî sakın âlâyiş-i dehre kim âkıbetü’l-emr anun sonı hebâdur

maşallah kızıltaş besnili lüzûmî ve kaybolan dîvânı

m. öcal oğuz yozgatlı hüznî’ye göre şair ve şiir

hüznî âlim cahil cahil m ahir kuzgun zâhid kum ru fâcir tûtî ümmî ördek şair porsuk camuz hâr küheylan

hüznî kimi müftî kimi ’nâib kimi şair kimi kâtib kimi matlub kimi tâlib akıl ermez ne hikmet var

hüznî hizbî nâşâd olsun âbâd şehr-ı yozgad pek latif cây-ı dilber kâtip erler şi're eyler i’tibar

halil çeltik rumeli şairlerine göre rumeli coğrafyası

mezâkî idüp rûm illerün zevkin mezâkî sâde-rûlarla gönül ne meyl-i sitanbul ne fikr-i üsküdâr eyler

hayâlî her hakîme hemdem olsam hikmet-i yunan bilir zehr-i gam def’ine tiryâk istesem ejder sunar

ishâk gör e ishâk gör e üsküb’i virmez feleğe meleğe yer komadı şehrümüzün oğlanı

hayretî ilâhî bu beligrad’un esâsın üstüvâr eyle içinde cümle mahbûbın cihân durdukça var eyle

sâbit ilm-i şerîfünüz ki adîmü’l-misâldür ma’lûmdur harâbe-i bosna ne hâldür + virdiler bosna’da mansıb diyü bir cây-ı azâb göricek hâtıra vâdî-i cehennem geldi

âşık çelebi siketvâr’un segidür varsa serdârını segbânun külehdârunla havfun ile derdin kime ağlaya + n’ola kanlu yaşumdan deşt ü sahrâ lâlezâr olsa bahâr oldı yine tuna aka başladı bulanık

mesîhî soyınup tunca’ya girer güzeller açılur ak göğüsler ince beller

hayâlî keştî-i bâdeyi gel tunca’ya karşı çekelim ey diyen edrine’de zevk-i sitanbul olmaz

kadri hüsnü yılmaz divan şairlerinin meydan okumaları ve kendi şiirlerine nazire istekleri

sefa alperen öztürk & alper özorak sünnetin cinsel fonksiyonlar üzerine etkisi

hüseyin aydemir & ahmet gökçe sünnetin ejakülasyon kontrolü üzerine etkileri

zeki bayraktar elektif erkek sünneti; medikolegal tartışmalar ve güncel literatür

s.n. cenk büyükünal toplumumuzda sünnet uygulamaları ve tarihi gelişimine bir bakış

m. cumhur izgi tedavi amaçlı olmayan erkek çocuk sünnetinin etik değerlendirmesi

taylan akkayan bedenin kültürel gerekçelerle sakatlanması ve söğüt’te sünnet

ercan sivaslı & ali ihsan bozkurt & haluk ceylan & yavuz coşkun gaziantep bölgesindeki anne ve babaların sünnet ile ilgili bilgi, tutum ve davranışları

necmi sarı rivâyetlere göre sünnetin (hitânın) tarihi ve ahkâmı

halil şengül & arzu bulut erkek çocuklarda yapılan sünnet ve hasta hakları boyutunun incelenmesi

ulviye ünüvar sünnetsiz ve sünnetli yetişkinlerin beden algıları ve benlik saygıları

suna nil kurşun 10 yaş altı erkek sünnet çocuklarının sünneti algılayışlarının, bu durum karşısında yaşadıkları güçlüklerin ve anksiyete düzeylerinin incelenmesi

şemsettin kırış sünnet perspektifinden “cinsel istismâr” üzerine bazı mülâhazalar

neotroy games entrika

neotroy games politikacılar, askerler, gazeteciler, aktivistler ve iş adamları... bir ülkenin geleceğini bunlardan daha iyi şekillendirebilecek başka bir oluşum var mı?

esad mansur siyasi entrikalar karşısında bir değil bin kez uyanık olun!

murat yetkin insanoğlunun merak ve entrika eğilimi hiç bitmeyecek.

orkun ok entrikalar ardında bir arayış

orkun ok kimi zaman entrikalara kurban gidiyoruz, kimi zaman da o entrikaları ortaya çıkaranlar oluyoruz bizler.

ata atun kıbrıslı rumların bizans entrikaları

tiyatro ışık uzmanları dayanışma ve yardımlaşma derneği tiyatro türleri: modern tiyatro

tiyatro ışık uzmanları dayanışma ve yardımlaşma derneği vodvil: ....... bugün konusu çok entrika , kaba-saba şakaları bulunan , söz oyunlarına ve yanlış anlamalara büyük yer ayıran , metinden çok irticale önem veren komedi türü anlamına gelmektedir .

melis yalçın popüler kültür ürünü olarak türk televizyon dizilerinde etnografik iletişim kodların kullanımı: diriliş “ertuğrul” dizisi örneği

melis yalçın savaş, adalet, cesaret, fedakarlık, mücadele, aşk, entrika gibi konular işlenmektedir.

h. harika durgun tanzimat devri romanlarında ölümcül kadınlar (femme fatale)

h. harika durgun ölümcül kadın, erkeğin egemen olduğu toplumda, otoriteye başkaldıran bir kadını temsil ettiği için okura bir “şeytan” olarak sunulur. hile, yalan, entrika, cinayet onun silahlarıdır.

johann wolfgang von goethe ve sevgili dostum, yanlış anlaşılmaların ve tembelliğin, dünyada entrika ve kötülükten belki daha fazla yanılgıya yol açtığını bu küçük mesele de bir kez daha anlamış oldum.

laurence sterne ciddiyetin özü entrika, dolayısıyla riyaydı.; - insana kendisini olduğundan daha duyarlı, daha bilgili göstererek dünyanın gözüne girmesi için öğretilmiş bir hileydi; hem de bütün yapmacıklıklarıyla.

gustav meyer / gustav meyrink dünya entrika ve zehirlerle dolu...

robert greene eğer dünya dev bir entrika sarayı ise ve biz de onun içinde kısılıp kalmışsak, oyundan vazgeçmenin bir yararı yoktur. bu ancak sizi güçsüz kılar ve güçsüzlük sizi perişan eder.

falih rıfkı atay istanbul şehri bir yara. burada büyük idealler ve ilhamlar yok. burası entrika, rezalet, hile, korkaklık karargâhı. hain erkekler ve namussuz kadınlar şehri.

stendhal entrika çevirmeyi bilmeyen erdemli bir rahip bir köye tanrı'nın bir armağanıdır.

murat menteş burada, entrika üniveristesi'nin fitne fakültesi'nde şeytanın hazırladığı müfredatı işlemiyoruz.

ahmet deniz iyilik iyiyse, yeryüzünde entrika, zulüm, fesat, işkence, kan, gözyaşı niye var ?

niccolò di bernardo dei machiavelli hükümdar, meleklerin değil, güç, entrika ve kıskançlığın dünyasında yaşar.

tülüce tokat büyülü gerçekçilik

tülüce tokat katı kuralları, altında yatan mantıksal ilkeleri ve bir aradalığın zarar görmemesi için oluşturulan yasalarıyla gerçeklik can sıkıcı hale gelmeye elverişlidir.

tülüce tokat hemen herkesin gerçekliğin üzerine geldiğini hissettiği, bunaldığı, kaçacak yer aradığı zamanlar olur.

tülüce tokat gerçeklik, bireyden katı taleplerde bulunarak baskı yaratıcı bir hal alabilir.

tülüce tokat her ne kadar sıkıcı olsa da gerçekliğe ihtiyacımız var.

tülüce tokat sanat başlı başlına insanın gerçeklikten kaçarak bir süreliğine de olsa hayali dünyalara sığınmasına verilen ad.

tülüce tokat büyülü gerçekçilikse hayali dünyaların masala yakın versiyonlarını sunuyor bana göre.

tülüce tokat gerçekliğin büyüsünden arındırdığı dünya yeniden büyülü bir hal alıyor romanın ya da filmin öyküsü içinde. büyüsü bozulmuş dünyayı yeniden büyülemek amacı taşıyan sanatsal bir tür.

tülüce tokat insan sadece gerçekliğe değil, hayal kurmaya, hayalin içinde sürüklenmeye, katılıklardan, belirginliklerden, planlardan kaçmaya da ihtiyaç duyar. bu anlamda iki yönlü bir varlıktır: gündüz yaşamı ve gece yaşamı gibi ayrılmıştır gerçeklik ve hayali olan.

tülüce tokat edebiyattaki büyülü gerçekçilik en fazla ilgimi çeken kısım.

tülüce tokat her roman bir yolculuksa da, söz konusu büyülü gerçekçilik olduğunda bu yolculuk evrenler arasındadır ve bu niteliğiyle masala olduğu kadar bilimkurguya da yaklaşan bir türdür.

tülüce tokat sinemanın büyülü gerçekçiliğidir bence bilimkurgular ve fantastik filmler.

tülüce tokat gerçekliği kurutucu olmaktan çıkaran şeylerden biridir tesadüfler, karşılaşmalar, şans ya da bahtsızlıklar.

tülüce tokat yarın ne olacağından emin olduğumuzda o gün can sıkıcı bir hal alır; bir yıl boyunca ne olacağını bilmemiz durumundaysa ömrümüzden bir sene çalınmış gibi hissedebilirdik.

tülüce tokat büyülü gerçekçilik yaşamın kendisinde mevcuttur zaten, sadece onu fark edemeyecek denli meşgulüzdür çoğu zaman.

hakan cengiz gönüllü sade yaşam davranışının ölüm tüketimi davranışına yönelik tutumlar üzerine etkisi: türk ve amerikan kültürleri arasında bir karşılaştırma

hakan cengiz yaşam tarzı kavramı genel olarak; bir bireyin faaliyetleri, ilgi alanları, beğenileri ve tercihlerinin toplam önerisi olarak ifade edilebilir.

hakan cengiz gönüllü sadelik, insanların tüketici olarak davranışlarını sadeleştirdiği bir yaşam tarzı felsefesidir. gönüllü sade yaşamı benimsemiş bireyler, bu yaşam felsefesinin karakteristiklerini yaşantılarına farklı düzeylerde uygulamaktadır.

hakan cengiz doğum, mezuniyet, evlilik, ölüm vb. olaylar insanların yaşantılarında sınırlı sayıda tecrübe ettikleri kritik yaşam olayları arasındadır. bu gibi durumlarda tüketicilerin gündelik yaşantılarında sergiledikleri davranışlara benzer davranışlar sergilememeleri olasıdır.

hakan cengiz bu tez kapsamında gönüllü sade yaşamı tercih etmiş bireylerin ölüm tüketimi davranışlarına yönelik tutumlarının da sade bir görünüm arz edip etmediği ve gönüllü sade yaşamla ölüm tüketimi arasındaki muhtemel ilişkilerin neler olduğu sorgulanmaktadır.

hakan cengiz “yaşam tarzı” kavramı pazarlama disiplininde ilk kez 1963 yılında william lazer tarafından tanımlanmıştır. bu tanıma göre yaşam tarzı;

william lazer toplum içerisindeki yaşam dinamiklerinden ortaya çıkan bir sistemler kavramıdır. yaşam tarzı, belirgin ve karakteristik bir yaşam biçimini ifade etmenin yanı sıra, toplumun ya da tüketicinin yaşam tarzını yansıtan satın alma ve tüketme eylemlerinin bütünüdür.

hakan cengiz levy’ye göre, bir tüketicinin kullanmış olduğu ürün ve hizmet toplamı o tüketicinin yaşam tarzının aynası niteliğindedir.

hakan cengiz kültür, bir tüketici olarak bireyin davranışlarını etkileyen yaşam tarzları ve değerlerinin içine işlemektedir. dünya kültürleri, yaşam tarzları ve değerler bakımından göreceli olarak birbirlerinden farklıdır.

hakan cengiz literatürde “gönüllü sade yaşam tarzları”, kısaca “gönüllü sadelik” olarak da ifade edilmektedir. sadelik; yalın olma durumu, yalınlık anlamlarına gelmektedir.

hakan cengiz insan davranışlarının karmaşıklığı ve yaşam tarzlarının öznelliği nedeniyle, gönüllü sadelik kavramı için herkes tarafından kabul görmüş bir tanım önermek mümkün değildir.

hakan cengiz gönüllü sadelik, her bireyin içinde bulunduğu yaşam koşullarında kendisinin keşfedeceği bir tecrübedir. bununla birlikte elgin ve mitchell gönüllü sadeliği, görünüşte sade ancak manen zengin bir yaşam tarzı olarak tanımlamışlardır.

hakan cengiz görünüşte sade ve manen zengin bir yaşam tarzı; tüketimde kanaatkârlığı, güçlü bir çevresel duyarlılığı, daha insancıl çalışma ve yaşam koşullarını arzulamayı ve topluluk içerisinde daha yüksek düzeyde psikolojik ve ruhani potansiyele ulaşma

hakan cengiz amacını bünyesinde barındırmaktadır.

hakan cengiz her ne kadar gönüllü sade yaşam tarzları, tüketici yaşam tarzı olarak 1970’li yıllar itibariyle medya ve akademik çevrenin ilgisini çekmeye başlamışsa da, kökleri insanlık tarihine dayanmaktadır.

hakan cengiz gönüllü sadelik geçmişten günümüze, sanatçılar, bilim insanları, dini liderler, yöneticiler, şair ve yazarlar tarafından yaşam tarzı olarak benimsenmiştir.

hakan cengiz bilinçli, maksatlı ve planlanmış bir yaşam tarzı olan gönüllü sadelik, insanlara daha yüksek bir yaşam standardı sunmaktadır. gönüllülük esası bireylerin sade yaşam tarzını zorunda oldukları için değil, kendileri arzu ettikleri için seçmelerine dayanmaktadır.

hakan cengiz literatürdeki çalışmalardan hareketle bilinçli tüketim, özgüven, özgür irade, kendini ifade etme, kendine yeterli olma, kendine saygı duyma ve kendini gerçekleştirme gibi kavramların gönüllü sadeliğin alt değerleri olduğu söylenebilir.

hakan cengiz bu kavramların toplam önerisi, daha sade bir yaşam biçimini vurgulamaktadır.

hakan cengiz gönüllü sadelik, bireylerin kendilerini iyi hissetmeleri ve mutlu olmaları ile yakından ilişkilidir. mutluluğa ve kendi yaşamını kontrol yetkisine sahip olmaya giden yol, bireylerin bu alt değerlere hangi düzeyde sahip olduklarına bağlıdır.

hakan cengiz gönüllü sade yaşayan bireyler için kalite vazgeçilmez bir unsurdur. gönüllü sade yaşayan birçok kişi satın alma davranışlarında kaliteyi ön planda tutarlar. bunun temelinde kaliteli ürünlerin daha dayanıklı olacağı varsayımı yatmaktadır.

hakan cengiz bir bireyin gönüllü sade yaşantısının temelini, kişisel güdülerin yanı sıra sosyal, çevresel ve ahlaki güdüler de oluşturabilmektedir.

hakan cengiz gönüllü sadelik gerek kavram olarak, gerekse yaşam tarzı olarak farklı şekillerde algılanabilmektedir. bu algılamaların bazıları popüler medya tarafından oluşturulmaktadır.

hakan cengiz medyada gösterilmeye çalışıldığı gibi gönüllü sade yaşam, ağaçların arasında ve kırsal bölgede yaşamakla aynı şey değildir. bu tarz bir yaşam tarzı modern gerçekliğe uymamaktadır.

hakan cengiz ölüm, bireylerin gündelik yaşantılarında en azından düşünsel olarak tecrübe ettikleri ve sahip oldukları değerler ve davranışsal özellikler bakımından farklı şekillerde etkilendikleri bir olgudur.

hakan cengiz bireyler yaşamlarının belirli evrelerinde yakınları ve kendileri için tıbbi, törensel, toplumsal ve yasal açılardan ölüm gerçeğiyle yüz yüze gelebilmektedirler.

hakan cengiz hayatımızın merkezine yerleşmiş bir kavram olan ölüme, pazarlama yazınında bugüne kadar gereken ilgi gösterilmemiştir. hayatımızın merkezine yerleşmiş bir kavram olan ölüme, pazarlama yazınında bugüne kadar gereken ilgi gösterilmemiştir.

hakan cengiz jessica mitford’un 1963 yılında yazmış olduğu “the american way of death”adlı kitabı pazarlama disiplini dışında kalsa da,

hakan cengiz amerikan cenaze hizmetleri pazarında yer alan yüksek maliyetli ölüm tüketimi ürünlerini ve cenaze evlerinin pazarlama stratejilerini ağır bir şekilde eleştirmektedir.

hakan cengiz ölüm, insanların yaşamlarında yalnızca bir kez yaşayacakları bir olgudur. dolayısıyla tüketicilerin cenaze hizmetleri pazarına konu olan ürün ve hizmetler hakkında yüksek düzeyde tecrübe sahibi olmaları çok olası değildir.

hakan cengiz toplumların ölüm olgusunu nasıl karşıladıkları, yaşayış biçimleri hakkında ipucu niteliğindedir. ölüm olgusuna verilen tepki ve karşılama biçimi, neredeyse her toplumda cenaze törenlerinin düzenlenmesiyle ortaya konmaktadır.

hakan cengiz yaşamın anlamsızlığına inanılması yok oluş fikriyle yakından ilişkilidir. insanların öldükten sonra bir yaşamın olmadığına inanması, ölüme hazırlanmama ya da ölüm olgusunu önemsiz olarak görme gibi durumlara sebep olmaktadır.

hakan cengiz insanlık tarihinden beri, birçok toplumda ölümün sosyal düzeni bozduğuna inanılmıştır.

hakan cengiz ölümden sonra yaşamın varlığına inanmak, inanmamak veya ölümü yalanlamak ölümün toplumlar için ifade ettiği anlamı ve dolayısıyla defin ve tören şekillerini etkileyebilmektedir.

hakan cengiz sağır, günümüzde modern hayatın ölümü kurumsallaştırdığını ve ölüm sürecindeki ve sonrasındaki ritüel ve kültürel davranışların kaybolduğunu öne sürmektedir.

hakan cengiz ölüm tüketimi ile ilgili ritüel davranışlar kültürlere göre farklılık göstermekle birlikte, pine, ölen kişinin yakınlarının cenaze ile ilgili işlemler için yapmış olduğu harcamaları tüm toplumlarda var olan ortak bir davranış biçimi olduğunu öne sürmektedir.

hakan cengiz ölüm tüketimi ile ilgili yapılan harcamalar her toplumun kendisine has cenaze hizmetleri pazarının oluşmasına, gelişmesine ve dönüşmesine katkı sağlamaktadır.

hakan cengiz cenaze hizmetleri pazarı, tüketicilerin talep ve ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çok farklı çeşitlilikteki ürün ve hizmetleri onlara sağlamaktadır.

hakan cengiz hatta bazı durumlarda, cenaze hizmetleri pazarı geliştirmiş olduğu alternatiflerle, cenaze törenlerinin seyrini ve dolayısıyla ölüm olayının insanlar tarafından karşılanma biçimini dahi şekillendirebilmektedir.

hakan cengiz insanların ölümle ilgili faaliyetlere para harcamak istemesi, küçük işletmeleri cenaze hizmetleri pazarıne konu olan farklı çeşitteki ürün ve hizmetleri sağlamaya teşvik etmiştir. bunun neticesinde ölüm tüketimi kazançlı bir iş alanı olarak ortaya çıkmıştır.

hakan cengiz makinelerin çalışması nasıl fosil yakıtlara bağımlıysa, endüstrileşmenin de ölümden bağımsız olarak gerçekleşeceğini düşünmek imkânsızdır.

hakan cengiz cenaze ve defin giderleri, ölüm olayının gerçekleşmesiyle başlayan ve yas tutmanın bitmesiyle sona eren süreçte yapılan masrafları kapsamaktadır.

hakan cengiz cenazenin nakli, saklanması, gömülmesi, mezar yerinin alınması, kazılması, dini törenlerde yapılan bütün masraflar ile yas boyunca yapılan ikramlar, mezarın yaptırılması ve basın organlarına verilen ilanlar dâhil tüm kalemleri kapsamaktadır.

hakan cengiz cenaze hizmetleri pazarı günümüzde, sağlık endüstrisi ile iç içe bir görünüm arz etmektedir. kuşkusuz yaşanan tıbbi gelişmelerin ve buna paralel olarak sağlık sisteminin gelişmesinin bu duruma etkisi büyüktür.

hakan cengiz batı toplumlarında 1940’ların sonlarında ölümlerin %70’i evde gerçekleşmişken, 1980’li yılların ortalarında ölümlerin %80’inden fazlası kurumsal ölçekte yani sağlık kuruluşlarında gerçekleşmiştir.

hakan cengiz bu durum, insanların hastanede ve morglarda kaldıkları sürenin ekonomik anlamda bir karşılığı olduğu gerçeğini de beraberinde getirmektedir.

hakan cengiz amerika’da yaklaşık 20.000 cenaze evi, 115.000 kabristan ve anma töreni alanı, 1700 adet krematoryum bulunmaktadır ve cenaze hizmetleri pazarı yaklaşık olarak 15 milyon dolarlık bir değere sahiptir.

hakan cengiz türkiye’de cenaze hizmetleri pazarı amerikan cenaze hizmetleri pazarından oldukça farklı bir görünüme sahiptir. ölümle ilgili neredeyse her türlü işlem belediyeler tarafından vatandaşlara ücretsiz olarak sunulmaktadır.

hakan cengiz ölüyü defnetmek ve cenaze törenini gerçekleştirmek için kullanılan ürün ve hizmetler, geride kalanların kendilerini iyi hissetmelerini sağlamaktadır.

hakan cengiz ölen kişinin ya da yakınlarının cenazenin özel bir araziye ya da kabristan içerisinde belirlenen özel bir yere defnedilmesini istemesi durumunda, mezar yeri ücreti artabilmektedir.

hakan cengiz amerikan kültüründe ise özellikle geleneksel cenaze törenlerinde cenazenin nakli, limuzin gibi lüks araçlarla gerçekleştirilmektedir.

hakan cengiz amerikan ve türk kültüründe, cenaze törenlerinde geleneksel ve resmi kıyafetler tercih edilmekte ve matem ifade eden siyah ya da koyu tonlardaki renkler tercih edilmektedir.

hakan cengiz türk kültüründe yakınların ve komşuların cenaze evine yemek desteği verdiği de bilinmektedir. türk kültüründe yer alan böylesi bir davranışın temelinde ikram edilenlerin, ölen kişinin ruhuna gideceği ve günahlarının affolunacağı inancı yatmaktadır.

hakan cengiz hıristiyanlık inancında mumların özellikle cenaze törenlerinde manevi bir anlamı bulunmakta, mum ışıkları dünyanın karanlığını aydınlatan ilahi ışık olarak görülmektedir.

hakan cengiz amerika’da daha yaygın olarak tercih edilen mezarlık çeşidi, yalnızca ölen kişinin ismi, doğum tarihi, resmi ve ölüm tarihi gibi bilgilerin yazıldığı mezar taşının toprağın üzerinde kalacak biçimde düzenlenmesidir.

hakan cengiz türk kültüründe ise, mezarlığın dikdörtgen bir biçimde toprağın üzerinde kalan mermer ya da granitlerle tasarımlanması ve bu yapının başına ölüye dair bilgilerin ya da resminin yer aldığı bir mezar taşının eklenmesi esastır.

hakan cengiz türk cenaze hizmetleri pazarında yer alan ürün ve hizmetlerin, zaman içerisinde amerikan cenaze hizmetleri pazarında yer alan ürün ve hizmetlerle benzeştiği söylenebilir.

hakan cengiz cenaze törenleri insanları ağlatan, eğlendiren, savaştıran ya da bunlardan alıkoyan binlerce farklı kombinasyondan oluşan özel durumlardır.

hakan cengiz cenaze törenine verilen tepkinin ya da düzenleniş şeklinin bu denli farklı kombinasyondan oluşması, ölümün evrensel etkisinin bir göstergesidir.

hakan cengiz cenaze törenlerinin gösterişli mi yoksa sade mi olduğunu belirleyen ve çoğu toplumun mutabık olduğu bazı noktalar vardır.

hakan cengiz michael jackson’un cenaze töreninde, amerikan cenaze hizmetleri pazarında kullanılan neredeyse bütün ürün ve hizmetler yoğun bir biçimde kullanılmıştır.

hakan cengiz uzunpostalcı, cenazenin toprağa tevdi edilmesinin çevre temizliği, sağlık, insanın saygınlığının korunması ve ölümü hatırlatma türünden birçok hikmeti bulunduğunu vurgulamaktadır.

hakan cengiz çevreci gömülmenin genellikle gösterişten uzak bir biçimde gerçekleştirilmesi nedeniyle bazı kaynaklarda doğrudan gömülme olarak da anılabilmektedir.

hakan cengiz evde gömülme, cenazeyi ziyarete ve define hazırlama işlemlerinin cenaze yetkilisinin katılımı eşliğinde evde hazırlanmasına dayanmaktadır.

hakan cengiz amerikan cenaze hizmetleri pazarının törenlerde sunmuş olduğu çeşitli hizmetler, cenaze törenlerine katılım ve rolleri de etkilemektedir. çoğu törende törenin seyri, cenaze yöneticisi adı verilen kişiler tarafından yönetilmektedir.

hakan cengiz bu tez kapsamında gönüllü sade yaşam tarzları ile ölüm tüketimini teorik bir çerçeveye oturtabilmek ve aralarındaki muhtemel ilişki ağlarını açıklayabilmek amacıyla gösterişçi tüketim teorisi ve referans grup teorisi seçilmiştir.

hakan cengiz veblen aylak sınıfın teorisi adlı kitabında, aylak sınıfın yükselişini ve 1800’lü yılların sonlarına doğru sergiledikleri gösterişçi tüketim davranışlarını ele almaktadır.

hakan cengiz gösterişçi tüketim, sosyal sınıf farklılıklarından türetilen ve baskın bir biçimde “altüst” sınıf faaliyeti olarak tanımlanan bir olgudur. söz konusu sınıf, ürünleri servetlerinin bir göstergesi veya kanıtı olarak kullanmaktadır.

hakan cengiz veblen’e göre, lüks ürünler ve yaşam konforu aylak sınıfın tekelindedir. buna göre toplumun geri kalanı ve bu kesimden de özellikle kadınlar, aylak sınıfın yaşamını lüks içerisinde sürdürebilmesine hizmet eden bireylerden oluşmaktadır.

hakan cengiz lüks ürünlerin bireyler tarafından tüketilmesindeki en temel nedenlerden birisi, bu ürünleri tüketmenin bireyleri saygın kişiler olarak göstereceği düşüncesidir.

hakan cengiz tersi bir durum, yani lüks ürünlere sahip olamama durumu ise, birey için değersizlik ve bir kabahat unsuru olarak görülmektedir.

hakan cengiz gönüllü sadelik, boş zaman yaratma hareketi olarak da tanımlanmaktadır. bu bağlamda gösterişçi tüketime eğilimli bireylerle, gönüllü sade yaşayanların boş zaman yaratma gayelerini birbirlerine karıştırmamak gerekir.

hakan cengiz gönüllü sadelik, yapılan işten elde edilen gelir az olsa dahi, çalışma koşullarına saygı duymayı bünyesinde barındıran yeni bir kültür sunmaktadır. tüketimde müsriflik ve gösterişçi tüketim yerine, kanaatkârlığı önermektedir.

hakan cengiz bazı toplumlarda cenaze törenleri, tüketime konu olan ürün ve hizmetler aracılığıyla bir şölen edasında kutlanabilmekte iken, bazılarında mümkün olduğunca sade bir şekilde düzenlenmektedir.

hakan cengiz insanlar cenaze törenlerine, ölen kişiyi anmanın ötesinde çeşitli eğlencelere katılmak ve sunulan ikramları tüketmek için katılabilmektedirler.

hakan cengiz gösterişçi tüketim teorisi her ne kadar tüketim bağlamında gönüllü sadelikle zıt bir görünüm arz etse de, geçmiş ve günümüz arasında ölüm tüketimi açısından köprü kurmaya olanak tanıyacak güçtedir.

hakan cengiz tüketici olarak bireylerin davranış kalıpları referans grupları ve sosyal sınıflar gibi tutum ve değerlerin etkisi altındadır. referans grupları, bireylerin satın alma kararlarını verirken öykündükleri kişilerden oluşmaktadır.

hakan cengiz gösterişçi tüketime konu olan ürünler genelde pahalı ve lüks ürünlerden oluşmaktadır. michman golf gibi pahalı bir aktivite için kullanılan lüks ürünlerin tüketilmesinde referans gruplarının etkisinin güçlü olduğunu öne sürmektedir.

hakan cengiz gönüllü sade yaşam; eğitim kurumları, kamu kuruluşları, dernek ve vakıflar ve hatta işletmeler tarafından özendirilmelidir. özellikle ülkemizde gönüllü sadelik kavramının ifade ettiği anlam, birçok insan tarafından bilinmemektedir.

şevket ökten kan davası: kanın öcü ya da şeref uğruna verilen kolektif savaş

şevket ökten kan davalarına neden olan ilk eylemde ve/veya öç alma sürecinde faillerin en çok kullandıkları savunmalardan biri “şeref” kavramıdır.

şevket ökten şeref ve yasallık arasındaki çelişki bugüne dek varlığını sürdürmüş asli bir çelişkidir.

nurduran duman biz insan ne zaman şereflenmeyi hak edeceğiz?

batuhan seke şerefsizliğin gücü

kur'an / allah / tanrı - çev : şaban piriş allah, katında en şerefliniz, ondan en çok sakınanınızdır.

nâbî der beyân-ı şeref-i istanbul + andadur mertebe-i ‘izz ü şeref gayri yirlerde olur ‘ömr telef

ahmed hâşim / ahmet hâşim düşünüş ayrılığından dolayı hakaret, öteden beri bizde kullanılan aşınmış bir silahtır. ki, şerefsiz bir miras halinde, aynı cinsten kalem sahipleri arasından batından batıla intikal eder.

naciye güngörmüş ölümünün 140. yıldönümünde sandor petöfi (1823—1849)

naciye güngörmüş ülkesini, ulusunu bağımsız ve özgür görmek isteyen petöfi bu duygularını, düşüncelerini defalarca şiirlerinde dile getirmiştir. bu tarzdaki ilk şiirlerinde tıpkı romantiklerin yaptıkları gibi şanlı mazi karşısında bugünkü şerefsiz durum için ağlar, üzülür.

ahmed / ta'ib olalı kahve-i rûmî nümâyân nohudî-meşreb oldu cümle yârân

halil erdoğan cengiz bade'nin yani şarabın adı kahvedir. gereği gibi tokluğa, halis süte kahve denilmektedir ve rayiha(koku) anlamına da gelmektedir. kökboyasıgillerden yirmi kadar türü bulunan ve en makbulü coffea arabica olan bir ağacın adı kahvedir. aynı ağacın meyvesinin

halil erdoğan cengiz çekirdeği yine kahvedir. bu çekirdeğin kavrulduktan sonra toz durumuna getirilmişi de, kalın çekilmişi, kırıklanmışı da kahvedir. bunlar yetmezmiş gibi hem çekirdeğinin, hem de tozunun kaynatılmasından elde edilen içecek dahi kahvedir. bir rengin adı

halil erdoğan cengiz kahvedir. kahvehanelerin adı keza kahvedir.

jean de thévenot türklerin kendilerine özgü bir içeceği vardır ve adına kahve derler. günün her saati kullanılır. bu içecek acı ve siyahtır ve biraz yanık kokar. ağız yanmasın diye küçük yudumlarla içilir. kahvehane adı verilen yerlerde hazır satılan bu içecek, dumanın mideden

jean de thévenot başa yükselmesini engeller, acılara iyi gelir ama uyku kaçırır.

charles white iyi yapılmış bir türk kahvesi hayal edilebilecek en lezzetli içkidir kuşkusuz. duyguları uyarırken sinirleri de diriltir. ama kahvenin zevkine gerçekten varabilmek için doğulu olmak şart.

thomas aquinas vicdânsız günâhkârdır.

kürşat haldun akalın avrupa’da ussal ekonomik etkinliğin yükselişi sürecinde katolik iktisat ahlakı

kürşat haldun akalın skolastikler, ticari alış verişi yalnızca günahkarlık olarak kınamakla kalmamakta fakat bununla birlikte, tüccarların da hile ve sahtekarlıkla birlikte dalavere ve aldatma suçunu işlemekte olduklarına işaret ettikleri gibi, tüccarın kazancını kendi .......

muharrem balcı tabii hukukta hak, adalet ve özgürlük -eleştirel bakış-

nurduran duman hepimiz yıldız tozuyuz!

sufi zentrum rabbaniyya her insanın gökyüzünde bir yıldızı vardır

tayfun timoçin kehanetten bilime yıldızlar arasında yolculuk

ebru şenocak mitolojik konulu bir halk hikâyesi “leylâ ile mecnûn hikâyesi” merkezinde yıldıza dönüşüm

azize baygal toplumsal ve kültürel bir ürün olarak yıldız olgusu ve yıldız-medya ilişkisi

m. berrin bulut terör yönetimi kuramı (dehşet yönetimi kuramı)

asmin güneş karakaş cinsel yönelim ayrımcılığının işe alım niyeti üzerindeki etkisi: deneysel bir çalışma

pemra oğuz ben bu hayata bir kez geldim, tek atış hakkımı birilerinin ne düşüneceği kaygısıyla harcayamam.

pemra oğuz tc vatandaşı bir kadın olarak yaşadıklarımızı okumaktan da utanmamalıyız diye düşünüyorum, yazıyorum.

pemra oğuz hayatımda ilk kez gaz bombasından yaşardı gözlerim.

pemra oğuz tanrı “ben” in ta kendisi…benden olan bana varan. ahlak? işte buna inanmıyorum.

pemra oğuz yırtılmış bir kalbim var ve teselliyi iğneli omuzlarda aramadım.

pemra oğuz bazı kitapları, “yazar”larından daha çok seviyorum.

pemra oğuz bütün bildiklerimi okul önlüğümün yakasına astım

savaş kayan türk şiirinde marjinal söylem ve yeraltı şiiri

savaş kayan marjinal söylemde heteroseksüel anlayış, daha çok erkeğin gözünden kadına bakma ve kadını bir zevk nesnesi olarak görme, onu or.spulaştırma şeklinde yer bulur.

tevfik koraltan «çavuş vaskera'nın dansı» adlı oyunda, kömür işçisi : «bir iki üç dört, kocan yoksa perdeni ört, beş altı yedi sekiz, korkma gel bizbizeyiz, dokuz on onbir oniki, gel al kocamın yerini, onüç ondört onbeş onaltı, koynuma gir edelim şu haltı.» saçmalığa bakın. bir

tevfik koraltan başka perdesinde aynı oyunun... «size bir asker ne işe yarar anlatayım : gümbürdeyen davulun arkasından giderek, işte kasabanıza geldim kızlar diyerek, haklayabildiğimce düşman eri haklarım, hem savaşa giderken, hem savaştan dönerken, her kız benim orospum,

tevfik koraltan hangisini istersen, görün onları hele altımda çırpınırken... işte bunlar askerin yaptığı iş bizimle» sayın senatörler; şu okuduğum cümlelerdeki tüm milli terbiye ve ahlak anlayışımızı yok edici, âdeta şerefli askeriyle milletinin arasına paslı çivi çakan bu

tevfik koraltan cümlelerden ne fayda umduklarını anlamakta her halde siz de güçlük çektiniz. işte ergin orbey'in getirdiği tiyatro sanatı bu.

charles bradlaugh parayla hakîkat olmaz.

arthur h. nethercot bedensel koruyucular kullanmak her zaman tann'nın isteğine karşı gelmek sayılıyordu; hastalıkları önleyip sağaltarak, hava koşullarına karşı ev kurarak doğanın gidişine karışmakta bir sakınca görmeyip doğum sürecine karışmaktan kaçınma arasında bir tutarsızlık

arthur h. nethercot olduğunu görebilen ancak birkaç kişi vardı.

aylin çankaya “yasa” üzerine iki farklı perspektif: antigone ve sokrates

kreon demek ki karşı geldin bana, yasamı çiğnedin? antigone evet, öyle çünkü zeus böyle bir yasa koymamış, ne de adalet denen tanrıça buyurmuş böyle bir şey insanlara.

burcu çakaloz & aynur pekcanlar akay & ece böber & neslihan eminağaoğlu & türkan günay karşıt olma karşı gelme bozukluğu eşlik eden veya etmeyen dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu tanısı alan puberte öncesi erkek olgularda aile işlevlerinin değerlendirilmesi

oktay rifat her şiir, lirik bir şiirdir.

sevda şener oktay rifat tiyatrosu'ndan örnek “yağmur sıkıntısı”

mustafa çağrıcı zanniyyât

mustafa çağrıcı mantık, felsefe, kelâm gibi aklî ilimlerde yakīniyyât/kat‘iyyâtın karşıtı olarak, yakīn derecesinde kesinlik değerine ulaşmayıp farklı derecelerde zanla verilen öncüller için el-mukaddimâtü’z-zanniyye veya kısaca zanniyyât denilir.

mustafa çağrıcı zarûriyyât

mustafa çağrıcı mantık, felsefe, kelâm gibi aklî ilimlerde -zanniyyâtın karşıtı olarak- yakīn seviyesinde kesinlik değeri taşıyan önermeler için el-mukaddimâtü’l-yakīniyye, yakīniyyât ve zarûriyyât terimlerine yer verilir.

mustafa çağrıcı şüphecilik

mustafa çağrıcı bir kavram, olay veya nesnenin varlığı, niteliği, amacı vb. hususunda içine düşülen tereddüt, kuşku ve sıkıntı hali islâmî literatürde vesvese, zan, hisbân, tevakkuf, hayret/tehayyür ve daha çok şübhe, reyb, şek kelimeleriyle ifade edilmektedir.

mustafa çağrıcı bunlardan şüphe sözlüklerde “elbise giyme, örtüye bürünme” anlamındaki iltibas kelimesiyle açıklanır. buna göre şüphe “bir şeyin üzeri örtülü, kapalı olduğundan onun niteliğinin tam olarak anlaşılamaması” demektir.

mustafa çağrıcı reyb kelimesi “korku ve sıkıntı” ya da “ruha korku ve sıkıntı veren kuşku, korkulu şüphe, dinmeyen ruh sıkıntısı, suçlamayla karışık kuşku” diye açıklanır.

mustafa çağrıcı mütercim âsım efendi, “bir nesnede bir hâlet tevehhümüyle vâki olan şek ve şüphe” şeklinde tanımladığı reybin türkçe’de “suizan, töhmet” mânasına geldiğini belirtir.

mustafa çağrıcı yine şüphecilik anlamında kullanılan şekkiyyenin türetildiği şek ise sözlüklerde “yakīnin zıddı, şüphe, iki şeyden birini diğerine tercih edemeyip tereddütte kalma” mânasına gelir.

mustafa çağrıcı cürcânî’ye göre bu şekilde tercih yapamama durumuna şek, birini ihtimal dışı bırakmadan diğerini tercih etmeye zan, birini tercih edip diğerini bırakmaya zann-ı gālib denir.

mustafa çağrıcı yakīnin başlangıcı ilim olduğu gibi reybin başlangıcı da şektir. şu halde reyb psikolojik bir durum, şek ise bunun doğurduğu zihinsel sıkıntı, bir şeyin varlığı veya yokluğu, doğruluğu veya yanlışlığı konusundaki kuşku ve tereddüttür.

mustafa çağrıcı râgıb el-isfahânî’ye ulaşan bir tarife göre şek, iki zıt şeyin insanın zihninde -birini diğerinden ayırmayı güçleştirecek biçimde- aynı ölçüde ve eşit durumda bulunmasıdır.

mustafa çağrıcı şekke düşenin aksine cahil kimse iki zıddın varlığı hakkında bile büsbütün bilgisiz olabilir. buna göre her şek cehildir, fakat her cehil şek değildir.

ibrahim emiroğlu sûfestâiyye

ibrahim emiroğlu sözlükte “zeki, mâhir” anlamına gelen sofist (sophistes) kelimesine mensubiyet ifade eden sûfestâiyye literatüre yunanca’dan geçmiş olup sûfistâiyye şeklinde de söylenmektedir.

ibrahim emiroğlu sofist kelimesi aslında olumlu bir anlama sahipken felsefede zamanla “yanıltıcı sözler kullanarak muhatabı aldatmayı ve küçük düşürmeyi sanat edinenler” şeklinde olumsuz içerikli bir terim haline gelmiştir.

ibrahim emiroğlu bu eğilimde olanlara “yanıltıcı hikmete mensup kişiler” mânasında sofistler veya sûfestâiyye denilmiştir. “boş ve anlamsız söz” mânasında arapça’ya geçen safsata (sofizm) kelimesi de aynı köktendir.

ibrahim emiroğlu antik yunan düşüncesinin ilk dönemlerinde belli bir alanda uzmanlığı olan bilge kişiye sofist denilirken sonraları zayıf delilleri güçlü gibi göstermeye çalışan ve belâgatla insanları ikna edip amacına ulaşmak isteyen hatipler için kullanılmaya başlanmıştır.

ibrahim emiroğlu sofistlerin ortaya çıkmasında eski yunan’daki çeşitli ekollerin varlık ve bilgi konusunda farklı, bazan da birbirine zıt düşünceler ileri sürmesinin etkisi olmuştur. bu tür görüşler zihinleri karıştırmış ve katı şüpheciliğin artmasına yol açmıştır.

ibrahim emiroğlu sokrat’a yönelik safsataları sebebiyle eflâtun ve diğer filozoflar tarafından şiddetle eleştirilen sofistlerin en meşhuru protagoras’tır.

ibrahim emiroğlu felsefe tarihinde sofistlere karşı gösterilen tavır aristo ile devam etmiş, bunlar, roma döneminde bütünüyle popüler kültür ve bilimsel olmayan şüphecilikle özdeşleştirilmiştir.

ibrahim emiroğlu safsata

ibrahim emiroğlu safsata, yunanca sophisma kelimesinin arapça’ya geçmiş şekli olup kişiyi sözle şüpheye düşürerek yanıltmaya, şaşırtmaya ve aldatmaya yönelik dil ve mantık cambazlığıdır.

ibrahim emiroğlu aristo’ya göre tartışma sırasında genellikle sofistler beş ayrı taktik uygular.

  1. öncelikle eş anlamlı kelimeler ya da yabancı menşeli kelimeler kullanmak suretiyle karşılarındakini şaşırtırlar.
  2. karşıdakinin bu şaşkınlığından yararlanarak onun ileri sürdüğü

ibrahim emiroğlu tezin yanlış veya yalan olduğunu söylerler.

  1. demagoji yaparak karşıdakinin kesin hiçbir şey bilmediğini ve anlayışının kıt olduğunu ileri sürerler.
  2. tartışırken muhatabı dil ve gramer hatası yapmaya zorlarlar.
  3. bütün bunlardan sonra karşılarında bulunan

ibrahim emiroğlu kişi bir bunak gibi aynı şeyleri tekrarlar ve saçmalamaya başlar. sofistler bu taktiklerle bir gerçeğin ortaya çıkması değil sonuçta kendilerinin üstün gelmesi yönündeki amaçlarını gerçekleştirmeye çalışırlar.

ibrahim emiroğlu safsata ile mugalata arasında öncüllerinin gerçeği yansıtmaması, yanlışlıklarının ilk bakışta farkedilememesi ve sonuçlarının çok defa şeklen doğru görünmesi açısından benzerlik bulunmaktadır.

ibrahim emiroğlu ancak safsatanın aksine mugalatada muhatabı aldatma kastı vardır. bir konuda kanıt getiren kişinin kanıtındaki bozukluğu bile bile savunmasını devam ettirmesi durumunda safsata mugalataya dönüşür.

çılgın fizikçiler ve bilim insanları deneylerle bilim insanları

abdulhakim kılınç ‘simya’ kelimesinin divan şiirinde kullanımları

lightaroundthemoon/ deniz kaya kabalist newton'un simya deneyleri

hocalara geldik kimya bilimi - simyadan kimyaya

şule gece çelikkan örtüsüz gerçeklik: wassily kandinsky’nin yeni realizmi

bayram dede alman ekspresyonist sanat eserinde estetiksizleştirmenin nedenleri

celinesymbioss / celine symbiosis isa bir cenderenin içinde, ayakta durmuş üzümleri eziyor. isa'nın yaralarından akan kan 16. yüzyılın sonlarına doğru mistik masara imgesine dönüşür. (bknz. isa'nın tatlı kanıyla sarhoş olmak- sienali caterina)

salim öğüt öpme

salim öğüt öpme fiili (ar. takbîl) islâm kaynaklarında hem âdâb hem fıkhî hükümler bağlamında ele alınmış, ardında yatan merhamet, şefkat, hürmet, dostluk, sevgi, cinsellik vb. niyetlere göre farklı değerlendirmelere tâbi tutulmuştur.

salim öğüt selâmlaşmak, dost ve yakınlara duyulan sevgiyi ifade etmek amacıyla -aralarında evlenme engeli bulunmayan erkek ve kadınlar dışında- kişilerin toplumun örf ve âdetlerindeki şekle uyarak birbirini öpmelerinde sakınca görülmemiş, hatta bazı durumlarda teşvik edilmiştir.

salim öğüt resûl-i ekrem’in, süt kardeşi osman b. maz‘ûn’u vefat ettikten sonra göz yaşları içinde öptüğü, hz. ebû bekir’in resûlullah’ı vefatından sonra öpüp ağladığı dikkate alınarak ölünün öpülmesi de câiz görülmüştür.

salim öğüt mushafın öpülmesini mâlikîler mekruh sayarken fakihlerin çoğunluğu câiz görmüş, bazı âlimler taşıdığı kutsallık yönünden bunu hacerülesved’in öpülmesine kıyas etmiştir.

bilal aybakan zarar

bilal aybakan sözlükte zarar (darar), darr ve durr şeklinde ilki masdar, ikincisi isim yapısında iki kökle ilişkilendirilir.

bilal aybakan masdar olan darr kelimesine doğrudan mâna vermek yerine “yarar” anlamındaki nef‘ ile karşıt anlam ilişkisine atıfla yetinilir ve bu çerçevede açıklamalar yapılır.

bilal aybakan sonuçta zarar kelimesinin kök ve türevleri kişinin uğradığı maddî veya mânevî kaybı, fakirlik, darlık, hastalık, tehlike, ihtiyaç gibi olumsuzlukları anlatır.

bilal aybakan meselâ bir hayvanın yaralanması durumunda o hayvanın zarar görmesi, hayvanın ölümü halinde ise hayvan sahibinin zararı söz konusudur. ölen hayvanın sahibi yoksa zarardan bahsedilmez.

adem yerinde tayyib

adem yerinde sözlükte “hoş ve lezzetli olmak” anlamındaki tîb (tâb) kökünden türeyen tayyib duyuların ve nefsin haz aldığı, güzel, hoş ve lezzetli bulduğu şeyleri ifade eder.

adem yerinde buradan hareketle kelime “güzel söz, verimli temiz toprak, iffetli kadın, güvenli şehir, güzel koku, lezzetli yemek, temiz su, asil aile, meşrû kazanç” vb. anlamlarda kullanılmıştır. karşıtı habîstir (kötü, pis, iğrenç ve zararlı şey).

cengiz batuk tabu

cengiz batuk polinezce kökenli olan ve “işaretlenmiş, belirlenmiş” mânasına gelen tabu kelimesi hem kutsallığı hem kirliliği ve buna bağlı olarak dokunulmazlığı anlatır. kısaca “dokunulmaması, söylenmemesi, yenmemesi ve yapılmaması gereken şey” demektir.

cengiz batuk kelimenin tongaca’daki şekli olan tabu yaygınlık kazanmış olmakla birlikte tapu, kapu ve tambu gibi söylenişleri de vardır. benzer anlamlı kelimeler amerika, afrika, kuzey ve orta asya topluluklarında da mevcuttur.

cengiz batuk tabudan ilk söz eden ve bu kelimenin batı dillerine geçişini sağlayan kişi iskoçyalı kaptan james cook’tur. ona göre tabu çok geniş anlama sahip bir kelime olmakla birlikte genel olarak yasaklanmış bir şeye işaret etmektedir.

cengiz batuk polinezya kültüründe tabu kişileri, nesneleri, ilâhî veya kutsal kabul edilen fiilleri diğerlerinden yahut bozulmuş, kirlenmiş şeyleri temiz olanlardan ayırt edici fonksiyona sahiptir.

cengiz batuk tabunun olumsuz etkilerinin ya da kirlilik durumunun çarpma veya çarpılma diye ifade edilen temas yoluyla bir başkasına geçtiğine inanılır.

cengiz batuk xıx. yüzyılın sonlarından itibaren batılı araştırmacılar tarafından dinin kökenini belirleme çabaları doğrultusunda tabu yasaklarının kaynağı tartışılmış, bu yasakların ilâhî ve doğuştan mı yoksa insanî ve sosyal mi olduğu sorusuna cevap aranmıştır.

cengiz batuk wilhelm wundt ilk tabu objelerinin yenmesi yasak olan totem hayvanları olduğunu öne sürmüş, frazer gibi totem ve tabu arasında ilişki kurarak ilkel din düşüncesine ulaşmıştır. bu bağlamda wundt tabuyu insanoğlunun yazıya geçmemiş en eski yasaları diye tanımlamıştır.

kemal yıldız mübâşeret

kemal yıldız sözlükte “bir işi üstlenip bizzat yapmak; bir şeyi diğerine bitiştirmek, iki insan teni birbirine temas etmek” gibi anlamlara gelen mübâşeret kelimesi, fıkıh terimi olarak haksız fiille zarar arasındaki doğrudan ilişkiyi ifade eder.

kemal yıldız haksız fiil sorumluluğundan söz edilebilmesi için bir zararın, bunu doğuran haksız bir fiilin ve bu fiille zarar arasında uygun bir sebep-sonuç ilişkisinin bulunması gerekir.

mustafa öz gāliyye

mustafa öz sözlükte “haddi aşmak” mânasına gelen gulüv kökünden çoğul anlamında bir nisbet ismi olup “itidal çizgisini aşanlar” demektir. bu kökten türeyen gulât ile ehlü’l-gulüv, ashâbü’l-gulüv terkipleri de aynı mânada kullanılır.

mehmet âkif aydın gasp

mehmet âkif aydın sözlükte “bir kimseye üstün gelmek, bir şeyi zorla almak” anlamına gelen gasb kelimesinin hukuk terimi olarak ifade ettiği mâna mezheplere ve aynı mezhep içindeki âlimlere göre değişmektedir.

dünyanın enleri kafasız yaşayan horoz "mike"

aslan gündüz insan hakları

aslan gündüz diline, dinine, ırkına, cinsiyetine, milliyetine, sosyal statüsüne ve rengine bakılmaksızın insana insan olduğu için tanınan hakların genel adıdır.

aslan gündüz insan hakları doktrini çerçevesinde insan, coğrafî sınırlar dikkate alınmaksızın içinde yaşadığı toplum ve mekândan bağımsız şekilde bir varlık olarak algılanmakta ve hak sahibi olarak kabul edilmektedir.

aslan gündüz insan hakları kavramı gücünü baskın fizikî güç karşısında hakkın, doğrunun, iyiliğin ve faziletin üstünlüğünü ifade etmesi, insanı yaratıldığı güzellikte kabul edip insanlar arasında onların sorumlu olmadığı sebeplere dayanarak ayırım yapmamasından alır.

aslan gündüz insan haklarının tarifi ve kapsamı üzerinde uzlaşmanın zorluklarına rağmen her ırktan, renkten, cinsten ve inançtan insanı kucaklayacak bir insan hakları tanımı yapılsa bile bunun mevcut kurumsal yapıları ve inanışları rahatsız etmeyeceği söylenemez.

aslan gündüz bugün dünyada hâkim olan insan hakları kavramı batı kökenlidir. kaynağını yine batı’da doğup gelişen tabii hukuk düşüncesinden almıştır.

aslan gündüz xvı. yüzyılda modern devletin ortaya çıkmasıyla birlikte yönetimi ellerinde bulunduranların istibdadına karşı felsefî olarak ferdin korunmasını amaçlayan bu anlayış john locke, jean-jacques rousseau ve montesquieu gibi filozoflara çok şey borçludur.

aslan gündüz 12 haziran 1776 tarihli virginia haklar bildirisi’ne göre bütün insanlar eşit, özgür ve bağımsızdır. doğuştan itibaren sahip oldukları bu haklar topluma katılmakla ellerinden alınamaz.

aslan gündüz 4 temmuz 1776 tarihli bağımsızlık bildirisi’nde ise bütün insanların eşit yaratıldığı, tanrı’nın insanlara kimsenin ellerinden alamayacağı haklar bahşettiği, bu haklar arasında özgürlük ve mutluluğu arama hakkının bulunduğu ifade edilmektedir.

recep şentürk insan hakları

recep şentürk islâm dünyasında. insan hakları kavramı, ferdin insan olarak yaratılmış olmaktan doğan aslî haklarını ifade ettiğinden bildiriminde insanı muhatap alan, ona yaratılış ve var oluşun metafizik boyutunu açıklayan ve onu sorumluluğuna denk bir hak ve yetkiyle donatılmış

recep şentürk olarak tanıtan vahiy geleneğinde ve bunun son halkası islâm dininde de bu haklara büyük önem atfedilmiştir. ancak kullanılan terminolojinin farklılığından dolayı insanlık tarihine kıyaslandığında uzun bir geçmişi bulunmayan insan hakları söyleminin günümüz

recep şentürk formatıyla dinî metinlerde aranması yerine içerik ve işlev yönüyle karşılıklarının araştırılması ve bunların sosyal ve tarihsel bağlamının da göz ardı edilmemesi gerekmektedir. nitekim islâm dininin aslî kaynağı olan kur’an’da ve hz. peygamber’in açıklamalarında

recep şentürk insan hakları doktrininin ana unsurlarını içeren, bu kavramın fikrî temelleri sayılabilecek ilke ve amaçlardan söz edildiği, bu iki kaynak ışığında oluşan islâm kültür ve geleneğinde kendine has form ve içerikle insan hakları açısından zengin bir birikimin

recep şentürk bulunduğu görülür.

recep şentürk islâm hukukunda naslardaki emir ve tavsiyeler doğrultusunda ayrıca, “kanlarda (hayat) asıl olan dokunulmaz oluştur”, “insanda asıl olan hürriyettir” şeklinde genel kurallar vazedilmiş, insanın sahip olduğu can ve mal dokunulmazlığının dayanağının insan olma vasfı

recep şentürk olduğu, ırk, cins ve inanç farklılığının buna engel teşkil etmeyeceği belirtilmiştir.

recep şentürk aynı dönemlerde batı böyle bir dinî, hukukî ve ahlâkî öğreti temeline sahip bulunmadığı, güçlünün hâkim olduğu ve diğerlerinin hakkını belirlediği bir toplumsal yapı içinde köleler ve kadınlar akıl almaz bir aşağılanmaya muhatap olduğu için insan hakları alanında

recep şentürk mücadelenin ilk olarak batı toplumlarında başlaması da tabiidir.

pınar doğu saçlarımızı tarar yalnızlık ve yalnızlığın saçlarını tarar kadınlığımız

pınar doğu yalnızlığını yazamayan okuyamaz hayatı

pınar doğu ey büyük su! yalnızlığını anla

pınar doğu suyun yarasında yüzüne bakarken ağlıyordu tüm kelimelerden yorgun

pınar doğu ey mutsuzluğumuz! karanlığın nümayişi kırk yıl hatrı var yorgunluğumuzun

cüneyt akın otuz yaştan otuz beş yaşa ölüm

halil aytekin çocuk edebiyatında ölüm teması

halil aytekin çocuk edebiyatı eserlerinde ele alınan temalardan biriside ölüm konusudur. değişik hikâyeler aracılığıyla bazen dolaylı bazen de dolaysız olarak olay örgüsünde yer alır ve çocuğun dünyasına sunularak onun hayatı anlama ve öğrenmesine katkıda bulunulur.

halil aytekin çocuk anlatılarında ölüm, daha çok bir hastalık, yaşlılık, açlık veya kutsal değerler adına yapılan bir uğraş sonucunda kendini gösterir.

halil aytekin baştan sona şiddet içeren ve ölümü öldürme yoluyla aktarmaya çalışan eserler çocuklar için son derece tehlikelidir.

ginette girardey / ginette raimbault baba oğluna : "ölmeme yardım et" oğlu babaya : "yaşamama yardım et" der.

halil aytekin

  1. yüzyılda çocuklara özgü yabancı kaynaklarda ölüm konusu ele alınmaya başlar ve bu kitaplarda ilk defa ölüler, mezar, merhum, yas, dul kadın ve dul erkek gibi kavramlar kullanılır.
  2. yüzyılda ölüm daha bir detaylı ele alınır.

halil aytekin çocuk ölmenin ne olduğunun henüz farkında değildir. ona göre hareketsiz yatan ninesi ″uyku halindedir. “ ölümü uykuya benzetmek” “ ruhun derinliklerine demir atmış çok eski bir olaydır″ diyor e.morin. ölümü uykuya benzetmek iyi niyetten kaynaklanabilir. çocuğa böyle

halil aytekin bir benzerlik içinde ölen kişinin vücudunun hareketsizliğini ve aynı şekilde sessizliğini açıklamaktır. bu karşılaştırma bununla birlikte genç çocuk için bir can sıkıntısının temel nedeni olabilir. zira ölümün uykusu kendi normal uykusunun tersine ebedi sürer ama

halil aytekin yine de korkmaya başlayabilir. kendisine uykunun önemi övüldüğü zaman kendisini ölüme gönderilmesi olarak düşüneceği için yine de bir korkuya kapılabilir. çocuklara ve yetişkinlere özgü bazı uykusuzlukların temelinde bu korkuya rastlanabilir (vaucher,1994:173).

halil aytekin çocuk edebiyatı eserlerinde vatan, millet, bayrak gibi kutsal sayılan değerler adına ölümün göze alınabileceğini anlatan olaylara da rastlamak mümkündür. bu olaylar bir savaş anında şehit olmayı veya üstün bir cesaret ve fedakârlık göstermeyi içerebilir.

erhan şen çocuk edebiyatında bir yaşam gerçekliği olarak ölüm olgusu üzerine bir inceleme (sevim ak örneği)

erhan şen deneyimleri açısından yetişkinden farklı olan çocuk, yaşamı anlamlandırmak ve belleğindeki sorulara yanıt bulmak için sürekli bir arayış içindedir.

erhan şen çocuğun bilişsel olduğu kadar duygusal açıdan da desteklenmesi gerekir. bu açıdan özellikle çocukluk döneminde edebiyat önemli bir işlev taşıyabilir.

erhan şen ölüm, insanın dolayısıyla çocuğun anlamlandırmakta ve kabullenmekte zorlandığı yaşam gerçekliklerindendir.

erhan şen çocuk edebiyatı yapıtlarında yaşam gerçekliğinin sunulma biçimi çocuğun yaşamı görme biçimine uygun olmalıdır. onun düzeyini ne aşmalı ne de düzeyinin çok üstünde olmalıdır.

erhan şen romanlarda ölümün uyku, ayrılık, yolculuk gibi metaforlarla anlatılmaması da çocuk okur açısından önemlidir.

oğuzhan yılmaz & yasin mahmut yakar türk çocuk edebiyatında sorun odaklı yaklaşım

oğuzhan yılmaz & yasin mahmut yakar sorun odaklı çocuk edebiyatı yaklaşımının türkiye’de henüz emekleme devresinde olduğu aşikârdır.

oğuzhan yılmaz & yasin mahmut yakar bu bağlamda nitelikli eserler mevcutsa da özellikle bazı konularda kaleme alınan eserlerin hem sayıca az olduğu hem geleneksel yaklaşımdan soyutlanamadığı hem de ideolojinin bir aracı olarak algılandığı görülmektedir.

eren rızvanoğlu wittgenstein’ın özel dil eleştirisi bağlamında kartezyen geleneğe itirazı

yıldız kocasavaş türkçe eğitiminde dil şuuru ile zevkinin anlam ve önemi, bunun ders kitaplarında metinlerle desteklenmesi

güray çağlar könig dll ve cins: kadın ve erkeklerin dil kullanımı

mesut bulut dil bilgisi öğretiminde yaşanan kavram kargaşasının türkçe öğretimine etkisi

ayşe başçetinçelik dil toplumun onurudur

ayşe başçetinçelik dil insanların duygu, düşünce ve isteklerini anlatmak, birbirleriyle iletişim kurmak amacıyla kullandıkları sesli ya da yazılı göstergeler dizgesidir.

ayşe başçetinçelik her toplumda ortak sesler, olaylar karsısında ortak tepkiler ve ortak anlatım kalıpları vardır. dil, bu ortak seslerle ve ortak davranış kalıplarıyla oluşur. işte bu farklılıklar toplumları birbirinden ayırır.

ayşe başçetinçelik dil, kültürün en önemli ögesidir. günümüzde işgaller önce dil ve kültür aşılanması ile yapılmaktadır.

ayşe başçetinçelik dilin kuralları iyi işletilmezse, yabancı diller yerli dilin kurallarını işletilemez hale getirmişse, o dili konuşan toplumda da bozulmalar ve çözülmeler olur.

ayşe başçetinçelik her dönemde, diller birbirini etkilemiş ve sözcük alışverişinde bulunmuştur. ancak, kimi zaman bu alışveriş, bir dilin diğerine baskısı şeklinde olmuştur.

ayşe başçetinçelik anadolu beylikleri döneminde, karamanoğlu mehmet bey o ünlü buyruğunu vermiş; divanda, dergahta, bargahta, mecliste ve meydanda türkçeden başka dilin kullanılmasını yasaklamıştır. bu dönemde edebi ve dini eserler türkçeye çevrilmiş, türkçe gelişme göstermiştir.

ayşe başçetinçelik dil tartışmaları, cumhuriyet dönemine kadar devam etmiştir.

ayşe başçetinçelik üniversiteye kadar ezberci bir eğitim sistemiyle ve test çözme alışkanlığıyla gelmiş bir genç, edebi bir kitabı okumakta zorlanmaktadır. okumadığı için daha doğrusu bu alışkanlığı edinmediği için de düşüncelerini ifade edememektedir.

ayşe başçetinçelik günümüzde sürekli gelişen teknoloji ve sanayi karşısında pek çok dil, sözcük ve terim sıkıntısı yaşamaktadır. bu ülkeler, ana dillerini korumak, onu egemen kılmak; yetersizse yetkinleştirmek için var güçleri ile çaba harcamaktadır.

ayşe başçetinçelik toplumda dile sevgi ve saygıyı geliştirmek için, dili bozmaya çalışanların verdiği emeğin birkaç katı emek vermemiz gerekmektedir.

ayşe başçetinçelik dilde zorlama ile hiçbir şey yapılamaz. yapılması gereken, dilin doğal akışı içerisinde gelişmesini sağlamak, dili olumsuz dış etkilerden korumaktır. bunun için de toplumun dil konusunda bilinçlendirilmesi gerekmektedir.

salim durukoğlu & hilal güler türkçe ile türk düşmanlığı -türk şiiri örneği-

sevan nişanyan "türkçe" nedir?

sevan nişanyan dil bir kurallar sistemidir. kurallar zaman içinde değişebilir, hatta kaçınılmaz olarak değişir.

sevan nişanyan kelimelerin arkaik kökeni sadece dil arkeologlarını ilgilendiren bir konudur. verili anda geçerli olan dil, bu konuya kayıtsızdır.

sevan nişanyan türkçeyi sadece türkçe kökenli sözcüklere indirgeme çabası ideolojik bir cinnetin ürünüdür.

ozan ergül berraklaştırılamayan bir kavram: “yargısal aktivizm”

ceren yegen bir dijital aktivizm biçimi olarak slaktivizm: change-org örneği

hatice kalkan & ayşen coşkuntuna gürsel lydia’da pers etnisitesine ait arkeolojik bir veri değerlendirmesi

şevket yavuz modern öncesi lemden post/modern bir köye evrilişte kutsal'ın arkeolojisine yeniden bakış

ibrahim güner bodrum ve milas çevresindeki antik kentlerin tarihî coğrafyasına genel bir bakış

selçuk candansayar fingirdeşen sosyal bilimciler

serdar bulut giresun ili ve yöresi ağızlarında kadın

serdar bulut kılnu bilse qızıl keyer, yarānu bilse yaşıl keyer (bozkurt, 2012: 626) eğer (bir kadın) nasıl cilveli ve fingirdek olunacağını biliyorsa kızıl ipek giyer, nasıl alımlı ve cana yakın olunacağını biliyorsa yeşil ipek giyer.

mustafa toker derleme sözlüğü ve mersin ağzı sözlüğü’ne tarsus yöresinden katkılar

mustafa toker fallik: fahişe anlamında hakaret sözü; kırıtarak yürüyen küçük kız çocukları için de sevgi ifadesiyle kullanılır.

obengül ejder çocuklarda sağlıklı cinsel gelişim ve anne-baba tutumları

obengül ejder fallik dönem: çocuğun 3-7 yaş arası gelişim dönemidir. cinsel kimlik gelişiminin başladığı dönemdir. çevresindeki her şeyi merakla incelemeye başlarlar. çocuk aynı merakı, kendine ve vücuduna karşı da gösterir.

selen özakar & duygu gözen erken çocukluk döneminde masturbasyon sorunu olan çocuğa hemşirelik yaklaşımı

selen özakar & duygu gözen kız çocuklarda erkeklere göre daha sık görülmekle birlikte masturbasyon çocuklarda nadir rastlanan bir durumdur ve zamanla kendiliğinden düzelebilmektedir (couper ve huynh 2002).

selen özakar & duygu gözen masturbasyon çocuğun preödipal gelişimi sırasında, kendi bedenini tanıma eylemi olarak ortaya çıkan fallik dönemde görülen bir süreçtir (koptagel 2001).

i. hakkı aksoyak

  1. yüzyıldan tescilli bir köçek: behzat

mehmet eşref / şair eşref herkesin dünyada bir günâ şeref davası var hoca asım mollanın da bir kenef davası var!

can yücel o kenef eşkâlini de biz ağartacağız haa!

aşkî genc-i dildür dü-cihànuñ bir tılısm-ı azami nezd-iàşıkda bu dünyà kadri yok misl-i kenef

tevfik kolaylı / neyzen tevfik size nisbetle kenef bâb-ı meşihat gibidir.

kâmî mîr-i beste ki kenef penceresidir gûyâ bok sıfat çehre-i bed-manzarasıdır gûyâ

m. şehmus güzel şaire şiiri soru-l-maz

m. şehmus güzel güvercinlerin yürümediği kentlerdeyiz. kenef kokularına ve sidikli duvarlara teslim olmuş veya teslim edilmiş kentlerden uzak. çok uzak. istanbul’lu olduğunu anımsamak lazım şairin. hatta kadıköylüdür.

mustafa temiz “insan boku” yeme dönemini de mi başlatacaklar?

mustafa temiz çocukluğumda tuvâlete kenef ya da ayakyolu deniyordu.helâ sözünü pek duymamıştım ama ayakyolu çok kullanılıyordu.kenefler köylerde,evlerden 100-200 metre kadar uzak yerlerde bulunuyordu;genellikle birkaç metrekarelik olup etrâfı tahtalarla çevrili, tek kapılıydılar.

fuat ercan türkiye 'nin kalkınma seçeneklerinin eleştirisi ve alternatif bir çerçeve

fuat ercan böyle kepaze bir sistem var mı?

ahmet kocaman kentleşme ve dil

ahmet kocaman çarpık kentleşme sonucu oluşan yoz yaşam biçimleri nedeniyle argo ve kaba anlatım sözcükleri kent dilinde yaygınlaşmıştır: çakarım ha, falan filan, laf, kepaze, rezil, keriz alengirli, b...k, enayi, hanzo, kıro vb. dilde sıklıkla kullanılır olmuştur.

niyazi unsal senin gibi kepaze olmadım ben.

hesiod / hesiodos kendinden daha güçlüye aptalca karşı koyan sadece mağlup olmakla kalmaz aynı zamanda acı çeker ve kepaze olur.

yûsuf hayâloğlu yosmalar içinde kepaze olduk

attilâ hamdi ilhan kurtulamadık gitti bu denlü kepaze hayattan

platon yunan halkınca eleştirel akılcı düşünür, gülünçtür, kepazedir.

kemal tahir ilaç, şırınga, eter, bıçak, dezenfeksiyon hep birer vazife. eskiden beri dikkat ederim, vazifelerin birçoğu bu kadar adi ve kepazedir.

thomas power o'connor türklerin istanbul’da bulunan hükümetleri alçak ve de kepazedir.

suha arın belgeselleri tahtacı fatma

ihlas haber ajansı kaz dağları'nda modern cami

pir haber ajansı tahtacı aleviler yüzyıllardır geleneklerini kazdağları'nda yaşatıyor

suat donuk bilinmeyen bir şair: su’âlî ve şiirleri

su’âlî n‟ola yolunda çekersem elem ü derd ü gamı dünyede kimse mi var çekmeye işbu elemi

su’âlî ağla gözüm kim irmez isem gül-„izâruma kanlu yaşunla yaz bu beyiti mezâruma

ertuğrul karakuş bir neo-klasik balkan şairinin vatan ağıdı: abdülfettah rauf’un şiirinde üsküp ve makedonya

nergis biray türkmen şairi seydi

konrad bayer şimdi herkes şair olabilir

yılmaz odabaşı ....... günümüzde herkes gibi şair de bir kirlenmede ve kuşatmadadır. bu kuşatmayı nasıl kıracaktır? aslında şair, meta değil, şiir üretiyor; ne var ki ürettiği pazar dolaşımında bir meta olarak sahipleniliyor ve sunuluyor.

mehmed / rahîmî çürük tîmâr derdi hod dil-i bî-mârı sağ itmez kapundan dirliğüm şâhum zeâmet olmak umaram

lawrence block - çev : şen süer kaya elbette her zaman telefon seksi vardır.

m. cengiz yıldız & kenan bölükbaş internet kafeler, gençlik ve sosyal sapma

m. cengiz yıldız & kenan bölükbaş chat’te online seks yapılarak, benzer türden telefon seksi gibi bir deneyim yaşanmaktadır. ankete katılanların yaklaşık 1/10’unun, online seks yaptıklarını söylemeleri, kadın pazarlama olgusunun varlığıyla ilgili bir delil olarak ele alınabilir.

yeşim harcanoğlu seks endüstrisinde son gelişmeler

yeşim harcanoğlu yıllık 20 milyar dolar cirosuyla uluslararası seks endüstrisine hoşgeldiniz!

yeşim harcanoğlu hizmet olarak adlandınlabilecek kategoriler şunlar: fahişelik, striptiz ve telefon seksi. bir de mallar var: pornografi ve seks ürünleri.

yeşim harcanoğlu seks endüstrisi globalleşmeden. yeni iletişim kanallarına kadar her türlü değişime ayak uyduruyor. endüstri çalışanlarının gelirlerindeki düşme ve çalışma koşullarındaki ağırlaşma patronların kârını etkilemiyor.

ünsal bağın & çiçek hocaoğlu az bilinen bir konu ‘telefon skatolojisi’: bir olgu sunumu

ünsal bağın & çiçek hocaoğlu bay e, 26 yaşında, meslek lisesi mezunu olan hasta ara sıra esnaf olan akrabasının yanında çalışıyormuş. bekar olan hasta ailesiyle birlikte yaşıyormuş ve kısa bir süre önce sözlenmiş.

ünsal bağın & çiçek hocaoğlu hasta cinsel içerikli video izlemekten ve telefonla cinsel konu içerikli hatları aramaktan kendini alıkoyamıyormuş.

ünsal bağın & çiçek hocaoğlu hasta bu tür telefon hatlarını aradığında ve konuşma süresince büyük zevk alıyormuş ve telefon konuşması süresince mastürbasyon yapıyormuş. hastanın bu tür davranışları özellikle gece ve evde tek başına olduğu dönemlerde artıyormuş.

ünsal bağın & çiçek hocaoğlu hasta telefon görüşmesinin bitiminden sonra pişmanlık duygusu yaşıyormuş. eve gelen yüksek telefon faturalarından dolayı durumu ailesi anlıyor ve kendisine bu davranışını düzeltmesi için her türlü yardımı yapabileceklerini dile getiriyorlarmış.

silvia federici ....... telefon seksi operatörlerini, internet web kamerası çalışanlarını, resepsiyon personelini, ......., şoförleri de içerecek şekilde ele alınırsa, dünya çapında “yetişkin eğlence sektörü”ndeki kadın, trans ve erkek işçilerin sayısı afallatıcı büyüklüktedir.

hürriyet ingiltere işçi konseyinin liverpool merkezine, 4 bin ıngiliz liralık bir telefon faturası gelince, ortalık karıştı. telefon faturasını içeren konuşmaların, telefon seksi yapan bir şirketle yapılmış olması, işçi konseyini son derece zor durumda bıraktı.

melisa tortamış evli bireylerde romantik kıskançlık düzeyi ve aldatma eğiliminin şema terapi modeli çerçevesinde değerlendirilmesi

melisa tortamış hayali eş seksi ise fotoğraf ve video kullanımı, striptiz, mastürbasyon, telefon seksi, internet seksi gibi çeşitli formları barındırmaktadır.

ararat şekeryan edebiyat ve felaket: şant dergisi ve vahan yarcanyan şiirleri (1918-1919)

olcay öztunalı antonio machado’nun şiirinin xx. yüzyılda otuzlu ve kırklı yıllarda ispanya’da alımlanması

antonio cipriano josé maría y francisco de santa ana machado y ruiz tarih karışıktır ama acı apaçık

ali, pınar hüseyin m. işgal sonrası ırak şiiri (2003-2005)

hüseyin ezilmez acı sürgün şiirleriyle hakkı yücel ve poetikası

hakan sazyek geleneğe uzanmak ve genç şair

irfan yıldız şimdi yaz şimdi her şey daha acı olacak dalgalar umutların üstüne çarpacak

ismail gençtürk içimizden biri mete alpsar + yeraltındaki taşları okşayan şair

asif hacılı ahıskalı şair usta mürtez

asif hacılı temelden başlayıp çatıdan çıkmak suretiyle 60’tan çok ev yapmıştır. usta mürtez, ömrünün sonlarına kadar şiirle meşgul olmuştur.

mürtez turanşahoğlu / molla mürtez / usta mürtez cahiller aqillere hörmet bilmedi, terk oldi namaz, kimse qılmadi, eski oxumişlerden kimse qalmadi, yesir qalan salavatdan söyliyem.

mürtez turanşahoğlu / molla mürtez / usta mürtez qadir mevlâm, budur senden dilegim, isterim yaz olsun qışi dünyanın, üç ay yazdur, üç ay qış, üç ay güz, ezeli bahardur başi dünyanın.

mürtez turanşahoğlu / molla mürtez / usta mürtez tarixin bin üç yüz altmış üçünde mezlum dünya bir şivana yetişdi, sürgün oldux bir gecenin içinde, fiğan düşdi, el-amana yetişdi.

mürtez turanşahoğlu / molla mürtez / usta mürtez zediban qariyeli (köylü) temel’in oğli, besmelesiz döşekden çıxan köşeli, onunçun gelmiyer işlerin toğri, sol ayağın şalvara taxan köşeli.

meşâmî bī-çāre dil sever seni cisminde cān gibi sen baña bī-vefālıḳ idersin cihān gibi

nurten birlik & arda arıkan batı’nın osmanlı coğrafyasına bakışını tersine çeviren irlandalı şair: james clarence mangan

gülay karaman şairin saklı bahçesinin şiire yansımaları: poetik ve estetik açıdan klasik türk şiirinde hayal

mehmet yılmaz şairlerin bohem hayatı üzerine gözlemler

ömer faik anlı aristoteles ve yöntem -tümevarım ve tümdengelim-

onur türkmen müzik kuramı tarihinde tümdengelimsel ve tümevarımsal yaklaşımlar

davut sarıtaş & yüksel tufan periyodik sistemin öğretiminde epistemolojik bilgi üretme yöntemlerinden biri olan tümevarımın kullanımı

hüseyin gazi topdemir john stuart mill ve tümevarım kuralları

kemal batak bilim türnevarım kaynaklı mıdır ya da türnevarım diye bir şey var mıdır? -karl popper'in türnevarım eleştirisi-

muhammet sait duran anlamsal tümevarım (istikrâ‐i mânevî)

nilüfer cerit berber tümdengelim yaklaşımına dayalı fizik laboratuvarının öğretmen adaylarının eleştirel düşünme eğilimleri ile ilişkisi

ömer türker bir tümdengelim olarak şâhitle gâibe istidlâl yöntemi ve cüveynî’nin bu yönteme yönelttiği eleştiriler

abdurrahman haçkalı hanefi mezhebi içtihat geleneğinin tümdengelimci yönü üzerine

ömer faik anlı & tansel erdem yılmaz ‘eppue si muove’siz bilimin olanağına dair eleştirel bir inceleme: thomas kuhn’un bilim teorisinden bilim psikolojisine

muammer arangül gayrimüslim hâkimiyeti altında yaşamanın fıkhî açıdan imkânı üzerine

salih okumuş & sabit bayram güzide taranoğlu’nun hayatı, sanatı ve eserleri

ertuğrul önalp perulu bir gezginin gözüyle 1862 yılında istanbul

şule seda ay istanbul’da yaşadım kısacık bir süre. 9 ay kadar. kadıköy’de eski, yeşil bir mahallede, küçük bir çocuk parkının iki blok ötesinde oturuyorduk. her yere yürüyordum. sahile, cadde’ye. cemre’yi sırtıma takıp yürüyordum.

şule seda ay eğer taşıt kullanmak zorunda değilsen ve küçük bir kasabadaymışçasına yaşayabiliyorsan istanbul masal gibi bir yer olabiliyor sanırım.

perihan özcan çocuğu olmayan insan eksiktir (?)

perihan özcan “çocuğu olmayan insan tam değildir” veya pek sevildiği diğer şekliyle “çocuğu olmayan insan eksiktir” lâfı epeyce sıkıntılı. iki dudağının arasından öylece çıkarıveren kimse, gerçekten kırıcı, incitici olduğunun farkında değil mi?

perihan özcan tam insan olmak ne demek? tam insan kime denir? tam insan nasıl davranır? insan nasıl, ne zaman tam olur? sahip olduklarıyla mı, edindikleriyle mi, ödünç aldıklarıyla mı? ya hepsini bir anda kaybederse? o zaman eksiye düşmez mi?

ayşe dirikman birlikte yaşamak üzerine notlar…

ayşe dirikman gece sulamaları yeniden başladı. bol su varken suluyorum, bitkiler çok mutlu oluyorlar, ben de mutlu oluyorum.

ayşe dirikman yıldızlı göğün altında bahçenin gece hallerini seyrediyorum, kafa fenerimin ışığının düştüğü yerlerde su damlacıkları pırıldıyor, arada fıskiye olup serinlik banyosu yaptırıyorum çocuklara, düşünüyorum bir taraftan.

ayşe dirikman kübra ile kerem de bize gecenin ikisine kadar yardım edip yatıyorlar. gecenin lütuflarına hoş geldik, hayat kaynıyor her yer, kulaklıkla telefonumu yanıma alıp ses kaydı yapıyorum.

ayşe dirikman fenerin ışığında örümceklerin gözleri ve daldan dala bağladıkları iplik yolları parıldıyor, başımdaki ışığa kapılan minik böcekler, kelebekler yüzümde gözümde uçuşuyor, karıncalar ve çekirgeler tam gaz faaliyette, bazı canlılar da paydos etmiş, uyuyor.

ayşe dirikman mıntıka temizliği geceden olursa daha güzel ve kolay oluyor.

esra sert hemen her kitapta bir ya da iki tane iyi fikir vardır. ama yazarlar o iki iyi fikri iki sayfada anlatıp bize iyi günler dilemezler. bize 200-300 sayfa o iyi fikirle vakit geçirecek bir alan açarlar.

şule bilir & servet bal & nurder erturan ileri derecede işitme özürü olan 4 - 5 yaş grubu çocuklarının dil gelişimi eğitimlerinde, "dudaktan okuma" ve "cued speech" tekniklerinin karşılaştırılması

zafer yavuz & vasif v. nabiyev bilgisayarlı dudak okuma

mehmet kesim 1968 yılında türkiye’de ilk düzenli televizyon yayınları siyah beyaz olarak başladı. hatırladığım kadarıyla 1969 yılının temmuz ayında, neil armstrong aya ayak bastı ve ben trabzon’dan ankara’ya bu anı televizyonda izlemek için geldim.

vikipedi neil louis armstrong (d. 5 ağustos 1930 - ö. 25 ağustos 2012), amerikalı astronot, ay'a ilk ayak basan insan. ay üzerinde yaptığı yürüyüşte ilk söylediği ve tarihe geçen cümle şudur:

neil alden armstrong [bir] insan için küçük, insanlık için dev bir adım. / that's one small step for [a] man, one giant leap for mankind.

vikipedi bu cümlede "bir" (ingilizce: "a") kelimesi duyulmaz, armstrong konuşurken unutmuş veya parazit nedeniyle silinmiş olabilir.

vikipedi 7 ağustos 2012'de tıkanan kalp damarlarının açılması için ameliyat olan armstrong, 25 ağustos 2012'de hayata gözlerini yumdu.

ahaber nyt'den şok iddia! neil armstrong nasıl öldü? | video

ahaber abd'li astronot neil armstrong'un ölümüyle ilgili şok bir iddia ortaya atıldı. ay'a ayak basan ilk insan armstrong'un 2012'de öldüğü hastanenin, ameliyat sonrası yanlış tedavi suçlaması yönelten ailesiyle 6 milyon dolarlık gizli anlaşmaya vardığı ortaya çıktı.

neil alden armstrong benim için küçük ancak insanlık için dev bir adım.

neil alden armstrong pilotlar için yürüyüş zevk değildir, onlar uçmayı sever.

neil alden armstrong yüce tanrı'nın bize sonlu sayıda kalp atışı bahşettiğine inanıyorum ve kendiminkileri sokakta bir aşağı bir yukarı koşarak harcarsam enayiyim.

neil alden armstrong aya gidiyoruz çünkü bence insanlığın doğasında her zaman meydan okuma olmuştur. bu doğanın derin iç ruhudur... nasıl bir alabalık akıntıya karşı yüzüyorsa biz bu işleri yapmak zorundayız.

diken hedef 2024: ay’a ilk kadın astronot yolda

ural akbulut uzay elbiseleri normal kumaştan mı yapılıyor? + uzaydaki astronotların günlük yaşamı + katherine johnson: nasa’nın kadın matematikçisi

çağlar sunay astronotlar üşür mü?

raşit gürdilek ....... rekorsa, 1994-1995 yıllarında rusların mir uzay istasyonunda 437 gün geçiren kozmonot valeri polyakov’a ait. kadın astronotlar arasındaysa rekoru 2014-2015 yıllarında iss’de 199 gün 16 saat geçiren italyan vatandaşı samantha cristoforetti elinde tutuyor.

galip volkan babacan uluslararası uzay istasyonu’nun iç mekan incelemesi

yeşeren saylan & adil denizli güneşi zapteden kadın: dilhan eryurt

philolaus / philolaos / filolaos the sensitive eye can never be able to survey, the orb of the sun, unless strongly endued with solar fire, and participating largely of the vivid ray.

american association of variable star observers solar observing guide

kazumasa iwai & masumi shimojo observation of chromospheric sunspot at millimeter range with the nobeyama 45 m telescope

tolgahan kılıçoğlu bir yıldız olarak güneş

tolgahan kılıçoğlu renk küre olarak da bilinen kromosferin kalınlığı yaklaşık 4000 km olup fotosferin hemen üzerinde yer alır. yoğunluğu fotosferin yaklaşık 10000’de biri kadardır. bu değer yer’in deniz seviyesindeki atmosfer yoğunluğunun 100 milyonda 1’i dir. bu nedenle

tolgahan kılıçoğlu kromosfer normal şartlar altında parlak güneş diskinin yanında gözlenemez ve ancak bir güneş tututulması esnasında doğrudan gözlenebilir.

isabet güneş sistemi

isabet gece gözlemlediğimiz gök cismi sayısı gündüz gözlemlediğimiz gök cismi sayısından daha fazladır. çünkü gündüz güneş’in ışıklarından diğer gök cisimleri gözlenemez.

aydın sayılı scheiner güneş lekelerini galile’den önce bulduğu halde keşif şerefinin galile’ye verilmiş olmasından şikayet edip dururken kendisini teselliye çalışan birinden aldığı cevap şu olmuştur: “oğlum, boşuna üzülüyorsun. ben aristo’nun eserlerini mütaaddit defalar

aydın sayılı hatmettim; böyle lekelerden hiç bahsetmiyor. teleskopundaki mercekleri değiştir. çünkü kusur onlardadır. ulvî âlem aristo üstadımızın söylediği gibi kusursuz ve lekesizdir.” işte avrupa skolastiğinin başlıca ve bâriz kusuru bilgi edinmek için gayritabiî olan bu

aydın sayılı zihniyetten silkinememekti.

serdar evren güneş + 400 yıllık güneş lekesi gözlemlerinden elde edilen leke sayısı değişimleri.

tarım ve orman bakanlığı lahanagiller + alternaria yaprak lekesi + bakteriyel yaprak lekesi + nimfler kanatsız olup portakal renginde ve lekesizdir.

şenay sarıtaş deri tümörleri + bebek cildi, doğumsal lekeler hariç, lekesizdir. + tüm lekeler güneşe maruz kalma sonucu yıllar içinde oluşur + lekesiz görünen bir cilt bile, özel wood ışığı altında incelendiğinde güneşe bağlı lekeleri rahatça görmek mümkün olur.

necmi işler patates’te geç yanıklık gövde üzerinde hızla genişleyerek kahverengi ya da siyaha dönen suyla ıslanmış gibi lekeler + patates’te erken yanıklık yumrularda, depolama koşullarında koyu, çökük ve düzensiz biçimde oluşan ve mor bir hare ile çevrelenen lekeler

özlem çayıldak sâkî-nâmelerde kadehe dair + aynanın, karşısındakini gösterme ve yansıtma özelliği vardır; o aydınlık, parlak ve lekesizdir. kadeh için dünyayı gösteren “cihân-nümâ” ifadesi kullanılır, bu nedenle kadeh de bir ayna özelliği gösterir.

hasan akay şiir dili ve türk şiir dilinde leke

edward osborne wilson evidence has... been adduced that schizophrenia is widespread in other kinds of human societies. ...and they form a substantial fraction of the clientele of the tribal shamans and healers.

edward osborne wilson there is no such thing as a typically "schizophrenogenic" (schizophrenia-producing) family arrangement, one most likely to produce a mentally ill adult from a child with the potential for the disease.

edward osborne wilson the borderline between normal and schizophrenic people is broad and nearly imperceptible.

edward osborne wilson the three extreme kinds of schizophrenia are unmistakable: the haunted paranoid surrounded by his imaginary community of spies and assassins, the clownish, sometimes incontinent hebephrenic, and the frozen catatonic.

neslihan bodur hatem türk'ün bir hisar şairi nevzat yalçın hayatı-sanatı–eserleri ve nevzat yalçın şiirler adlı eserleri üzerine

neslihan bodur dr. hatem türk, “dünya görüşü” bölümünde şairin görüşlerini şöyle ifade etmiştir: ....... “ölümü” başlığı altında 31 ekim 2012’de ölen şairin hayatının sonuna doğru alzheimer olup yavaş yavaş dil yetisini kaybedişi ile son günlerini çoğunlukla annesini

neslihan bodur sayıklayarak ve ahmet haşim’den, divan şiirinden beyitler söyleyerek geçirdiği acılı günleri anlatılmıştır.

nevzat yalçın ey bursalı badeler sun ömer hayyam destisinden ol şairler meclisine n’olur meyhane disünler

empati_official / em/pati istanbul bakırköy’de apartman kapısına kafası sıkışan kedi acı çekerek ölüyor. vicdan kırıntısı olmayan insanlar kediyi kurtarmak yerine acılar içinde ölüme bırakıyor... bu kadar mı kötü , bu kadar mı cani , bu kadar mı vicdansız olduk biz (!)

felisfirkan / melis birkan o bakıp geri giden teyzeye aynı o şekilde bir ölüm diliyorum. bunları diliyecek kadar manyak ettiniz hepimizi insan müsveddeleri

önder kulak karl marx’ta yabancılaşma, meta fetişizmi ve şeyleşme kavramları

metin çolak georg lukacs’ı yeniden düşünmek

peter ludwig berger insan, dünyayı şeyleşmiş bir biçimde kavrarken dahi, onu üretmeye devam eder. bu demektir ki insan, paradoksal bir biçimde, kendisini reddeden bir gerçeklik üretme yetisine sahiptir.

mustafa kemal çoşkun şeyleşmenin aşıldığı an: paris komünü

rasim sarıkaya bir reklam mecrası olarak birey: şeyleşme

ejder çelik modernizmin ölüm ideolojisi ve polisiye romanda ölümün şeyleşmesi

ejder çelik polisiyenin ölümü şeyleştirmesi aslında tüm anlam kategorilerinin sebeplerinden ayrıştırılarak prestij kazanma ve eğlence ikilisine koşulmuş toplumlara yeniden kodlanarak sunulmasının bir parçasıdır.

murat kayıkçı adorno'nun kültür endüstrisi kavramı üzerine

nilüfer canöz kültür endüstrisi ürünü olarak 14 şubat sevgililer günü

dilşad nağme akbaş kültür endüstrisi bağlamında mevlana’nın yeniden üretimi

ihsan koluaçık eleştirel teorisyenlerin kültür endüstrisi kavramı çerçevesinde sanata ve sinemaya yaklaşımları

ufuk küçükcan frankfurt okulu ve kitle kültürü çalışmaları

mkesici arka sokaklar zeynebin ölüm sahnesi

ali tez_el tek türkiye ( =zeynep= öğretmenin infazı)

trt 1 mehmetçik kutlu zafer 30 bölüm - zeynep'in şehadeti

zeynep hakan: muhafiz zeynepin ölüm sahnesi . the protector zeynep's death

filizsalak mert edho zeynep ölüm sahnesi

doktorlar zeynep'in ölümü herkesi yıktı - doktorlar 12. bölüm

çarpışma çarpışma 24. bölüm (final) - zeynep'in vedası

vikipedi zeyneb bint-i muhammed, kısaca zeyneb veya zeynep, islam peygamberi muhammed ile hatice'nin en büyük kızı. hicretin 8. senesinde, 31 yaşında hayatını kaybetmiştir.

vikipedi muhammed'den sonra ilk vefat eden eşi zeyneb bint-i cahş olmuştur. zeyneb, hicretin 20. yılında 53 yaşında iken vefat etmiştir.

vikipedi “ümmü’l-mesâkîn” (fakirler anası) lakabıyla anılan zeynep b. huzeyme, muhammed'le evlendikten 2 veya 3 (bir rivayete göre 8) ay sonra vefat etmiştir. cenaze namazı islâm peygamberi tarafından kıldırılarak cennet'ül bâkî mezarlığı’na defnedilmiştir.

ölüm haberi 20 zeynep ismi ölümü ortalama ömür 32 yıl

nuray hafiftaş isyan etmiyorum sana ey tanrım yitirdim yarimi ona yanarım onsuz geçen her günümde inan ki ha bir ölü ha yaşayan ben varım + senin için kavuşturan diyorlar bak beni nazlımdan ayırıyorlar bende senin kulun değilmiyim ki bana böyle zalim davranıyorlar

nuray hafiftaş aklım ermez benim sana bir acaip dönen dünya sana gelen gülmez derler ben inanmam sana dünya + senin halin belli olmaz sana gelen ağlar gülmez bu ettiğin sana kalmaz bir gün viran olur dünya

nuray hafiftaş iyi miyim + muhâbir gayet iyi gözüküyosunuz

nuray hafiftaş mücâdeleye devam. ama o mücâdelede tabiî ki yaşamış olduğum bi takım üzüntülerim var sıkıntılar var sancılar var. ama burdaki doktorlar gerçekten ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyolar sağ olsunlar.

nuray hafiftaş cumhurbaşkanımıza çôôk ama çok çok teşekkür ediyorum. kendisini çok seviyorum. yanımda olması tabiî ki beni onure etti. tabiî ki çok çok mutlu etti. hâlâ da mutlu etmeye devâm ediyolar. sağ olsun var olsunlar.

nuray hafiftaş mücâdeleye hazırım evet. çünkü bir an önce iyileşmem gerekiyo. sevenler beni bekliyo. âilem beni bekliyo. uzun bi süreç oldu. bunun daha da uzaması söz konusu. sağ olsun gelen herkesten allah râzı olsun.

nuray hafiftaş'ın doktoru şu an tedavi süreci devâm ediyo. işte önümüzdeki bi ara değerlendirme yaptık bir buçuk hafta kadar iki hafta kadar evvel. ona göre tekrar biraz daha tedâvilerde yeni bi revizyon planladık.

vikipedi uzun bir süre kalın bağırsak kanseri tedavisi gören nuray hafiftaş, 14 şubat 2018'de 53 yaşında istanbul'da hayatını kaybetti.

cem cengiz uzan sıkılıyorum daralıyorum isyan ediyorum

emre ayvaz cinayeti bol olan ancak cinayet üzerine düşünenleri az olan bir ülkede çok fazla olmasa da okunsa dahi bu tez kar olarak kalacaktır.

ahmet yeşilyurt cinayet üzerine konuşmak ve okumak çok zevklidir.

ernest ezra mandel polisiye roman, yarı uygar, yarı yüceltici olduğu gibi yarı kurtarıcıdır; tamamen burjuvadır, burjuva toplumunun hastalıklarının kurbanı olan orta sınıf için burjuva ilacıdır.

ernest ezra mandel hastanelerin insanı dehşete düşürecek yerler olduklar fikri -yoksullar için gerçekten de öyleydiler- ondokuzuncu yüzyılda okuryazar halkta oldukça yaygındı.

ernest ezra mandel tıbbi tedavinin pahalılığı konusunda duyulan endişeler çağdaş kapitalist (paralı) hekimlik kadar eskidir ve hiçbir şekilde son teknolojik ve ekonomik değişikliklerin bir sonucu değildir.

john andrew sutherland hastanın ameliyat sonrası aklına ilk gelen şey "tedavi oldum mu?" değil, "bütün bunların parasını nasıl ödeyeceğim?" oluyor.

john andrew sutherland edebiyat okuyarak geçirilen zaman, iyi geçirilmiş zamandır. hiç kimse bunun aksini söyleyemez.

john andrew sutherland uyuşturucu maddeleri bulmak zor değildi. her eczanede ve hatta bazı kitapçılarda yok pahasına satılıyordu.

john andrew sutherland yaşamak dünyada rastlanan en nadir şey. çoğu insan sadece var oluyor..

john andrew sutherland insanlık çok fazla gerçekliği taşıyamaz.

robert brian cook / robin cook eğer avukatlar doktor olsalardı, kağıt işlemlerini tamamlayıncaya kadar hastaları çoktan ölürdü.

robert brian cook / robin cook bir patalojist insanları en iyi şekilde öldürmeyi düşünebilecek yetenektedir.

gérard delteil sadoist-rnazoist türde veya sas tipinde hoşa gidecek polisiyeleri de sevrniyorurn. dehşeti ve şiddeti yerrnek için de, vahşete karşı isyanını ifade etmek için de gösterebilirsiniz, işkence sahnelerinden, toplama kamplarındaki katliarnlardan, tecavüzlerden

gérard delteil hastalıklı bir zevk almak için de. tüm sorun, özellikle okura başkalarının maruz kaldıkları vahşilikler karşısında maksimum dehşet zevki verme esası üzerine bina edilmiş kitaplardaki, nasıl kurtulacağırnızı bilemediğim bu hoşa gitrnede yatmaktadır.

eugen berthold friedrich brecht / bertolt brecht tankınız ne güçlü generalim, siler süpürür bir ormanı, yüz insanı ezer geçer. ama bir kusurcuğu var; ister bir sürücü.

eugen berthold friedrich brecht / bertolt brecht ekmeğimi kazandım ve tükettim sizler gibi. bir doktorum ben, doğrusu: bir doktordum. saçlarımın renginden mi şeklinden mi burnumun bir gün evsiz barksız ve aşsız kodular beni.

eugen berthold friedrich brecht / bertolt brecht fakat hangi kapıyı çalsam utanmaz diyerek çevirdiler geri ben utanmaz değil: mahvolmuşum.

bertolt brecht yaşam hakkındaki bilgimizi felaketimsi bir biçimde ediniriz. sosyal topluluğumuzun işleyiş biçimini felaketlerden çıkarsamak zorundayızdır. krizlerin, depresyonların, devrimlerin, savaşların "iç öyküsü"nü, düşünerek bulmalıyızdır. gazeteleri (ve aynı zamanda

bertolt brecht bildirileri, görevden alma mektuplarını, askerlik celplerini ve benzerlerini) okumakla bile birinin açık felaketin ortaya çıkması için bir şeyler yapmış olması gerektiğini hissederiz. öyleyse bu kişi ne yapmıştır? bize söylenen olayların ardında söylenmeyen

bertolt brecht şeylerin olduğundan kuşkulanırız. gerçekte olup biten onlardır. ancak bilmemiz halinde anlayabiliriz. yalnızca tarih bize bu gerçek olayları haber verebilir -aktörlerin bunları tümüyle gizlemeyi başaramadıkları ölçüde. tarih felaketlerden sonra yazılır.

bertolt brecht entellektüellerin tarihin özneleri değil de nesneleri olduklarını hissettikleri bu temel durum, polisiye romanlarda insanları eğlendirmek için ortaya koyabildikleri düşünceyi oluşturur. var oluş, bilinmeyen etkenlere dayanır. "birşeyin olmuş olması gerekir",

bertolt brecht "bir şey tezgahlanıyor", "bir durum var" -işte bunu hissederler ve pür dikkat kesilirler. ama aydınlık ancak felaket olup bittikten sonra görünür -tabii eğer görünürse. ölüm gerçekleşmiştir. önceden ne tezgahlanmıştır? ne olmuştur? neden bir durum ortaya çıkmıştır?

bertolt brecht bunların tümü belki şimdi mantıkla çıkarsanabilir.

vikipedi bertolt brecht (1898 - 1956) mezarı, 1971 yılında ölen eşi helene weigel’in mezarı ile birlikte dorotheenstadt mezarlığında yan yanadır ve onur mezarı statüsündedir. + brecht ve weigel’in mezarları

? / anonim kırmızı gülün alı var ah benim bugün efkârım var her gün ağlasam yeri var + kırmızı gülün pürçeği koynunda oynar köçeği neyleyim yarsız döşeği + ah şu gönül arzu eder seni seni, yar seni

gül dilek türk & bahar tugen türk toplumunda sosyal medyaya eleştirel bakış eksikliği: türk troller ve trolleme

oğuzhan taş & tuğba taş post-hakikat çağında sosyal medyada yalan haber ve suriyeli mülteciler sorunu

nurhan kavaklı yalan haberle mücadele ve internet teyit/doğrulama platformları

abdullah duman ibn haldun' a göre haberlere yalan karışma sebepleri ve bunları ortaya çlkarma metotları

davut aydüz kur’ân ve hadislerde iletişim ahlâkı (haberlerin kaynağının araştırılması ve haberin doğruluğu)

mesut özcan öznenin ölümü: post-truth çağında güvenlik ve türkiye

funda neslioğlu serin david hume’un “intihar üzerine” ve “ruhun ölümsüzlüğü üzerine” denemeleri

david home / david hume ....... varsayalım ki, ben toplum için bir yüküm: varsayalım, yaşamım bazı kişilerin topluma çok daha fazla yararlı olmalarına engel oluyor. böyle durumlarda yaşamdan vazgeçişim sadece masumane bir eylem olmakla kalmaz, aynı zamanda övgüye de değerdir.

iyiokubaksorcam / sabiha t. intihara övgü

hakan küçük yok olmak yerine hiç olmayı tercih etmek + intihara bir övgü

veysel dinçer intiharı onurlu bir eylem haline getiren 12 efsane müntehir

bengü özsoy kimsenin suçu yok, herkes suçlu. çalmak doğamızda var. çakmaklar, ofis masasından yürütülen kalemler... çalmayı ne sanıyoruz acaba, bir şeyi izinsiz alıp geri vermiyoruz. bunun adı hırsızlıktır. bunlara hırsızlık diyen 3-5 kişiyiz herhalde.

nesrin bayraktar +sız ekinin işlevleri üzerine bir değerlendirme ve dede korkut hikâyelerinde +sız eki

nesrin bayraktar +sız eki almış ve mecaz anlamlı olan sözcüklerin türkçede pek çok örneği vardır. ....... arsız (< ar. ar, utanması, sıkılması olmayan, yılışık, yüzsüz (kimse); açgözlü davranan (kimse); kolayca üreyebilen (bitki))

abdullah eren fuzûlî, bâkî, hayâlî ve yahyâ bey divanı’ndan hareketle sevgili eşiği

abdullah eren eşikte âşığın en çok dile getirdiği duygu sadakattir. âşık, kendisini sevgiliye sık sık eşiğin sadık bir kölesi ve köpeği olarak arz eder; orayı vatanı olarak görüp sahiplenir ve sakınır. kâbe ve secde yeri addederek kutsallaştırır ve bu şekilde kendisine duyduğu

abdullah eren hürmeti vurgular. oradan hiçbir surette ayrılmak istemez. hatta sevgili onu ne kadar uzaklaştırmaya çalışsa da eşikten yüz çevirmez, daima ona yönelir ve ümitle onu gözler, arsızlık yapıp geri dönmeye çalışır:

hayâlî dergehinden nice kim sürsen hayâlî çâkeri yüz çevirmez âsitânından ‘aceb bî-ârdır

michel tournier ayakta yazmalı, kesinlikle diz çökerek değil. yaşam, her zaman ayakta yerine getirilmesi gereken bir iştir.

eziz cumayev amelî konuların dayandığı hadisler açısından mâlik-buhârî mukayesesi

eziz cumayev imam mâlik ....... hz. peygamberin hadislerine saygı duyduğu için ayakta hadis yazmayı uygun görmemiştir. ....... imam mâlik birçok sebebi göz önünde bulundurarak ayakta hadis yazmayı uygun görmemiş olabilir.

can bahadır yüce ayakta yazmak

behçet necatigil herkesin derdi ayrı sıkmayın kimseyi aramıyorlarsa biçin kendinizden.

yavuz çetin herkesin derdi ayrı herkesin derdi aynı herkesin derdi kendine bu dönemde her dönemde

bülent tümen herkesin derdi ayrı…

ahmet senvar doğu türkiye'de mal candan daha önemli.

süleyman kösmene insan mala ve servete düşkün yaratılmıştır. öyle ki, bazen mal candan ileri geçebiliyor.

seda kaya güler insanımız için de devlet için de mal, candan daha değerli. "mal telef olacağına can telef olsun" sözü de bu topraklardan çıkma.

nevşin mengü çünkü mal candan değerli sevgili yurdumda

kader tuğla türkiye’de internet geleneksel medyadan daha demokratik ve alternatif bir haber ağı sunuyor mu: t24 örneği

kader tuğla yeni iletişim teknolojilerinden yararlanan internet gazeteciliğinin ve haber sitelerinin; genel olarak medyada demokratikleşme, güvenilir habercilik sorunlarına bakış açısı büyük önem taşımaktadır.

kader tuğla bu nedenle, yazılı ve görsel medyanın alternatifi olarak belirip belirlemeyeceklerine ilişkin varsayımların, öncelikle teknoloji ve demokrasi kavramları kapsamında ele alınması da gerekmektedir.

kader tuğla bu çalışmada, sosyal ağlar açısından haber sitesi t24’ün, internet haberciliğinde demokratikleşme kavramı çerçevesinden baktığımızda, “bağımsız internet gazetesi” ibaresine ne kadar bağlı kalabildiği ve güvenilir, demokratik, özgür habercilik anlayışına nasıl bir

kader tuğla alternatif sunabildiği ele alınmıştır.

kader tuğla t24 örneğinden hareketle, türkiye’deki ana akım medyanın egemen geleneksel yapısının kırılabileceği ve alternatif haberciliğin de farklı bir boyuta gelebileceğinin göstergesi olabilecek özelliklerin bulunduğu görülmüştür.

mine özdemir bilgi çağında ana akım medyaya karşı ortaya çıkan alternatif medyanın rolü ve yükselen yurttaş gazeteciliği

mine özdemir tüm dünyada liberal ekonomik yaklaşımlarla birlikte maddi gücü elinde bulunduran egemen sınıflar, zihinsel güce de sahip olmak için ana akım kitle iletişim araçlarını tek ses etrafında toplamak istemişlerdir.

mine özdemir böyle bir ortamda ana akım medyada yer bulamayan, egemen görüşe muhalif olanlar ve ötekileştirilen insanlar, seslerini duyurabilmek amacıyla alternatif yollara başvurmuşlardır.

mine özdemir söz konusu ana akım medyanın habercilik anlayışındaki eksikliklerine ve yetersizliklerine karşı bir tepki olarak ortaya çıkan alternatif medyanın neleri kapsadığı ve işlevi örneklerle birlikte ele alınmıştır.

mine özdemir öncelikli olarak bilgisayar ve internet gibi iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle yaşadığımız bilgi çağında ortaya çıkan yeni medya ortamında kendisine geniş yer bulan alternatif medya kavramının tanımı yapılmıştır.

mine özdemir bunun yanı sıra dünyada ve türkiye’de bu kavramın ortaya çıkış aşaması ve özellikleri hakkında bilgi verilmiştir.

mine özdemir alternatif medya örnekleri bölümünde ise tamamen bağımsız olan, gönüllü muhabirlerin desteğiyle yayın hayatını sürdüren, toplumda ötekileştirilen, ana akım medyada hiç sesini duyuramayan insanların yaşadıkları sorunlara dikkat çeken, sadece internet üzerinden yayın

mine özdemir yapan indymedia, bianet, t24, diken ve yeşil gazete adındaki haber portallarının içerikleri anlatılmıştır.

mine özdemir yurttaş gazeteciliği bölümünde günümüzde ana akım medyada uygulanamayan bu gazetecilik anlayışının alternatif medyada nasıl yükselişe geçtiği ele alınmıştır.

mine özdemir son olarak alternatif medyanın sınırlılıklarından bahsedilmiş ve okurların alternatif medyadan güvenilir haber alabilmesinde önemli yol gösterici bilgiler verilmiştir.

eylem yanardağoğlu yurttaş gazeteciliği ve yeni medya

ismail pişer medyanın 2017 anayasa referandumu sürecindeki kamuoyu oluşturma etkisi: ensonhaber ve t24 örnekleri

ismail pişer medyanın kamuoyu üzerindeki etkileri üzerine yapılan araştırmaların temelini genellikle siyasi olaylar, seçimler ve referandumlar oluşturur. keza bu çalışmanın amacı, 16 nisan anayasa referandumu öncesinde, medya ve toplum arasındaki ilişkiyi gözlemlemektir.

ismail pişer çalışmanın birinci varsayımı, 2017’nin mart ve nisan aylarında, insanların ne hakkında düşüneceklerine çoğunlukla medyanın karar verdiğidir. medya, referandum öncesinde, toplumun ihtiyaçlarına yanıt vermekten uzaklaşıp onu yönlendiren bir aygıta dönüşmüştür.

ismail pişer ikinci olarak, 16 nisan günü yaklaştıkça toplumdaki medya bağımlılığının arttığı tahmin edilmektedir. medya bağımlılığı önemli ölçüde artsa da toplum genelinin anayasa paketiyle ilgili yeterince bilgi sahibi olmadığı düşünülmektedir.

ismail pişer tam anlamıyla neyi oylayacağını bilmeyen kayda değer bir kitle mevcuttur. dördüncü olarak, neumann’ın suskunluk sarmalı kuramında değindiği gibi, toplumun önemli bir kısmının referandum öncesinde fikirlerini açıklamaktan çekindiği tahmin edilmektedir.

ismail pişer bahsi geçen bu dört varsayım, örneklem grubuna uygulanacak bir anketle test edilecektir.

ismail pişer bunun ardından, türkiye’nin önde gelen haber portalları ensonhaber ve t24’ün 1 nisan - 15 nisan tarihleri arasında yayımladığı referandum haberlerine içerik analizi uygulanacaktır.

ismail pişer haber metinleri “antconc” programı aracılığıyla irdelenecek, bu metinlerde sık kullanılan anahtar sözcükler tespit edilerek iki haber sitesinin referandumun hangi blokuna daha ılımlı yaklaştıkları ortaya çıkarılacaktır.

peter curman - çev : abdullah gürgün & süreyya gürgün dümende

peter curman nasıl yönlendirilir bu yaşam teknesi? ne yapılır rüzgarda dalgalanan bunca yelkenle?

peter curman merak ediyorum yani: “ben” gerçekten benim miyim? yoksa stockholm il genel meclisi’nin miyim?

peter curman ben: isveç kış savaşının bir kurbanıyım sokak ve hastane arasında

peter curman diyesim: huzur yok, sürekli bir terör dengesi boşvermek ile acı arasında

peter curman nasılsa öleceksem profesyonel bir kılavuz eşliğinde ölmeliyim en iyisi bir hastanede. morfin yardımıyla yavaşça unutuluş denizine indirilmeliyim

peter curman bugün sokakta hayatımı karartan adamı gördüm. karımı çalan.

peter curman bush ve blaire zaferle gülümsedi ama gerçekten saddam mıydı çırpınan ipin ucundaki?

peter curman ama bir mermer cinayeti işledi heykelleri kaçıran parthenon’dan. koparılıp götürülenler british museum’a hapsolurken artıkları kaldı geride. mermer heykeller de ağlar özlemle.

peter curman ölüm bir giz. bir terör. ama son değil. bir bebek gibi yerkürenin derin kucağında sallanıyorum. duyuyorum kristal berraklığındaki gök tonlarını pompei’yi asla terketmeyen ben.

enver aras güney azerbaycanlı şair habip sahir

enver aras habip sahir 1903 yılında tebriz’de ticaretle meşgul olan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. beş yaşındayken babasını kaybeder. artık, habip için hayatın son derece acımasız günleri başlar.

enver aras habip sahir’in çocukluk yıllarının büyük sıkıntılar içinde geçtiğini, babasının uzun bir süre göçeri bir hayat yaşadıktan sonra gelip, bir adı da sürxab olan tebriz’in qızılsular mahallesi’ne yerleştiğini ve aynı şehrin deveçi mahallesi’nde oturan güzel bir kızla

enver aras evlendiğini de onun şu mısraları ortaya koymaktadır:

habip sahir atam menim bedeviymiş, köçeri, darvazadan bir gün girip içeri, bağdan sovup, atlanarken, çeperi, qızılsular mehlesi’nde kök salmış, deveçi’den gözel, göyçek qız almış!

enver aras “molla mektebi”nde uygulanan sert ve katı kuralların yanında şairin burada yaşamış olduğu çeşitli sıkıntılar da onun şiirlerine aksetmiştir. onun mısralarında, mollalar tarafından falakaya yatırılan küçücük çocukların sessiz feryadını duyarız.

enver aras piruz dilençi’nin, sahir’in ölümüyle ilgili olarak anlattıklarından kısa bir özet:

piruz dilençi ....... hebib sahir en gözel paltarını [elbisesini] géyinip yaşadığı évin heyet terefinde damın [binanın] demir hasarından [duvarından; duvardaki demirden] özünü asaraq intihar étmişdi…

ergün küçük planlanmış davranış teorisi çerçevesinde mali müşavir (smmm) olma niyetinin altında yatan faktörlerin analizi

irem uzunsoy & ahmet ferda çakmak etik davranma niyetinin planlı davranış teorisi çerçevesinde değerlendirilmesi + gıda mühendisleri örneği

nuray mercan ajzen’in planlanmış davranış teorisi bağlamında whistleblowing (bilgi ifşası)

sevilay dervişoğlu & dilek sultan kılıç planlanmış davranış teorisi çerçevesinde geliştirilen su tasarrufu davranışı anketi

sara onur & süreyya kırıkcı literatür incelemesi: planlı davranış teorisi ve davranışsal iktisat

elif kocagöz & yunus dursun algılanan davranışsal kontrol, ajzen’in teorisinde nasıl konumlanır? alternatif model analizleri

hasan hüseyin ceylan & serdar aydın organ bağışına sosyal pazarlama yaklaşımı: üniversite öğrencilerinin organ bağışına ilişkin tutum ve niyetleri üzerine bir araştırma

hasan hüseyin ceylan & serdar aydın bu çalışmada organ bağışı sosyal pazarlama perspektifinden ele alınmıştır. planlı davranışlar kuramı temel alınarak oluşturulan çalışma modeli, üniversite öğrencileri örnekleminde analiz edilmiştir.

neşe taluy yüce nobel ödüllü şair czeslaw mitosz'un ardından

czeslaw mitosz beyaz balinası dünyanın çekti beni de kendisiyle birlikte derin çukurlara şimdi bilmiyorum gerçek neydi.

czeslaw mitosz ben niçin yaratıldım, yas çığırtkanı olmak için mi? oysa anlatmak istiyorum, şenlikleri şen ormanları, shakespeare 'nin beni götürdüğü hani. bırakın bir anlık mutluluğa şairleri çünkü yakında yok olacak dünyanız.

neşe taluy yüce milosz acımasız diktatörlere (hitler, stalin ve...?) şöyle sesleniyor:

czeslaw mitosz güvende olma. şair anımsar öldürebilirsin onu. yenisi doğar yazılacak bir bir tüm etkinlikler, tüm konuşmalar

neşe taluy yüce 90 yaşındayken yazdığı "işte o" (to) adlı şiirde aslında her şeyin belki de aldatmaca olduğuna karar verdi.

czeslaw mitosz keşke en sonunda içimdekini size söyleyebilseydim bağırabilseydim: ey insanlar aldattım sizi içimde işte o gece gündüz olanı, size, yok diye söyleyerek

fatih birinci & gülay dirik depresif realizm: mutluluk ya da nesnellik

fatih birinci & gülay dirik gerçekçilik, bireyin dünyaya ilişkin değerlendirmesinin ve yargılarının nesnel olması olarak tanımlanır. oysa kimi araştırmalar ‘normal’ kabul edilen bireylerin gerçeği algılarken, algılamalarını kendilerini kayıracak şekilde çarpıttıklarını

fatih birinci & gülay dirik göstermiştir. bu türden bir bilişsel çarpıklığa depresif bireylerde daha az rastlandığı yönündeki araştırma bulguları ise, “depresif realizm hipotezi”nin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

fatih birinci & gülay dirik alloy ve abramson bu mantıksal düzene göre manipüle ettikleri bir dizi deney sonucunda depresif öğrencilerin, kontrol tahminlerinde depresif olmayanlara göre daha gerçekçi oldukları sonucuna ulaştılar.

fatih birinci & gülay dirik lovejoy doğum sonrası depresyonun anne-çocuk ilişkisi üzerindeki etkilerini inceledi. sonuçlar, doğum sonrası depresyon yaşayan annelerin, çocuklarının olumsuz davranışlarını daha net hatırladıklarını gösterdi.

fatih birinci & gülay dirik ”normal” bireylerdeki gerçeklik çarpıklığına ilişkin yapılan pek çok çalışmada alloy ve abramson’un özgün çalışmasındakine benzer bulgulara ulaşıldı; depresif bireylerin kendileri, dünya, geçmiş ve gelecek hakkındaki değerlendirmelerinde (kısmen ya da

fatih birinci & gülay dirik tamamen) depresif olmayanlara göre daha gerçekçi oldukları bulundu.

fatih birinci & gülay dirik mischel bu hipotezi genel olarak “depresif realizm” (depressive realism) olarak adlandırdı, konu ile ilgili tüm araştırmalarda da varsayılan fenomeni tanımlamak üzere bu ifade kullanıldı.

fatih birinci & gülay dirik mutluluğun, bilişsel yaklaşımın da vurguladığı gibi daha çok bir ‘bakış açısı’, bilişsel bir durum olduğu görüşü alanda genel olarak kabul edilir. ancak depresif realizm kavramı, mutluluk kavramına örtük bir göndermede bulunmaktadır: mutluluk bir

fatih birinci & gülay dirik yanılsamadır. eğer depresyon ve mutluluk çelişen kavramlar ise ve eğer depresif realizm araştırmalarının bulguları sonucu ulaşılan depresif bireylerin daha gerçekçi olduğu bilgisi doğru ise, o zaman bu çelişkinin rasyonel bir çıkarımı olarak mutluluğun

fatih birinci & gülay dirik özelliklerinden ya da kaynaklarından birisi de bilişsel çarpıtmalardır.

fatih birinci & gülay dirik ackerman ve durubeis depresif realizm ile ilgili olarak 33 araştırmayı incelemiş ve bu çalışmaların 19’unda drh’yi destekleyecek, 14’ü ise desteklemeyecek yönde sonuçlara ulaşıldığını belirtmektedirler.

fatih birinci & gülay dirik yapılan pek çok araştırmanın sonucu değerlendirildiğinde depresif realizm tartışmalarının henüz net bir sonuca ulaşmadığı ortadadır.

fatih birinci & gülay dirik normal bireylerde gerçeği olduğundan daha pozitif değerlendirme yanlılığının varlığı, depresif realizm ile ilgili yapılan araştırmalardan elde edilen ve üzerinde neredeyse tamamen uzlaşılmış ortak ek bir bilgidir. bu olağan kabul durumu bile, ruh

fatih birinci & gülay dirik sağlığına ilişkin bilişsel süreçlerin analizlerinde geleneksel temeller olarak varsayılan nesnellik ve mutluluk kavramlarının tam olarak örtüşüp örtüşmediği sorusunu akla getirir; nesnel olmak mutlu olmayı, mutlu olmak nesnel olmayı engelliyor

fatih birinci & gülay dirik olabilir. konunun psikolojik -ve belki bu açıdan felsefi-açılımları, depresif realizm konusunda yapılacak araştırmalarla bir süre daha tartışılacak gibi görünmektedir.

onur akbaş kapalı çarşıda kapalı şiir

onur akbaş kapalı çarşı şiiri, duygu ve düşüncenin doğrudan değil; dolaylı olarak verildiği, bir “ikinci yeni” şiiri örneğidir. şiirin manasındaki müphemlik ve dağınıklık da bu şiire ait bir özelliktir.

onur akbaş kapalı çarşı ile ilgili şiir yazan tek şair de sezai karakoç değildir. orhan veli kanık, behçet necatigil gibi şairlerimiz de kapalı çarşı şiiri yazan şairlerimizdendir.

onur akbaş ayrıca “ahmet hamdi tanpınar huzur adlı romanında kapalı çarşı’yı geniş olarak tasvir etmiş, onda bizim tarihimizin bir cephesini görmüştür.

can şen ölümünü sezen şairin sesi: kıbrıslı şehit süleyman uluçamgil

can şen süleyman uluçamgil, 28 mart 1944’te girne’nin dağyolu köyünde dünyaya gelmiştir. 21 temmuz 1964 günü, henüz 20 yaşında iken bir rum tuzağı ile hayatını kaybetmiştir.

süleyman uluçamgil durup dururken simitçi çığlığı gibi aklıma geldi ölüm oysa ki benim üniversite kapısında dökülen yapraklara şiir yazmaktı düşündüğüm.

süleyman uluçamgil bir gün ben de öleceğim mezarıma çiçek getirecekler bazan bazan da fatiha okuyacaklar hiç kimse sigara getirmeyecek.

cem kıran s-400'leri teslim aldık (ilk görüntüler)

kerem gök s-400'leri ankara'ya hangi uçaklar getirdi?

levent yiğittepe nato ve rusya arasında türkiye’nin güvenlik algılaması: s-400 krizi örneği

kamal mohammed abbas abbas türkiye’nin rusya’dan s400 hava savunma sistemi temin etmesinin abd ve nato açısından incelenmesi

erdal şahin kuş dili

oğuzhan şahin rusûhî’nin kuş diliyle bir gazeli ve yûsuf sinânüddîn ile münîrî’nin şaire reddiyesi

shafoat khasanova “kuş dili” mevzusunda yazılan yeni bir eser

necati demir ıslık dili ve karadeniz bölgesi’nde kullanılışı

erman gören pindaros’ta aşk büyüsü: aphrodite’nin “divâne (eden) kuşu” iynks’ün kerameti

levent turan yeryüzünün ornitolojik açıdan önemli alanları

gülsüm eren kuşlarda uçmanın biyomekaniği

cemile burcu kartal 1930 belediye seçimleri’nde karikatürlerde kadın

akif seven ülkemizde kadın karikatüristler

emek çaylı rahte aslı davaz ile kadın eserleri kütüphanesi ve bilgi merkezi vakfı üzerine

recep dikici osmanlı âlim ve ediplerinin kadınlar hakkındaki eski harfli eserleri üzerine bir bibliyografya denemesi

mustafa aydemir zehir zıkkım bir yaşam: zıkkımın kökü

bedri rahmi eyüboğlu şu karşıki yeşil yumağa ağaç derler o da senin gibi elimizde büyüdü yalnız ne altını kirletir ne de öksürürdü. biz bu ağaçları uzak ormanlardan getirdik meyveleri zehir zıkkım

hakkı yılmaz “sekar” kelimesinin kök anlamı “beyne acı veren sıcaklık”tır. nitekim araplar, aşırı sıcaklarda ''sekarethü’ş-şemsü (güneş onu şiddetle yaktı)” derler.

peter stamm yazın güneş, cehennem ateşi gibi bütün gün tepemizde harlarken, kilisenin ateş tuğlaları da alev alev yanardı.

rabia nur başbay enselerindeki güneş cehennem ateşinin bir tasviri gibiydi.

berkay özcan güneş cehennem mi?

kur'ân / allâh / tanrı - çev : abdullah parlıyan orada sedirlere yaslanıp uzanacaklar ve ne yakıcı bir güneş ve ne de şiddetli bir soğuk görecekler.

fyodor mihayloviç dostoyevski bu şiir belası var ya, sizin gençligi toptan çıldırtacak sonunda.

ekşi sözlük bilimin aslında hiçbir halt bilmediği gerçeği

ömer tokuş halep hamdanîleri sarayında bulunan filozof, ilim adamları ve şairler

füreya ünal scriabin'in piyano sonatlarının incelenmesi

jülide gündüz paris müzik dernekleri 1871-1939

gökhan yalçın türk halk ezgilerinin gitara düzenlenmesinde bir yöntem: dörtlü armoni sistemi

ibrahim alâeddin gövsa şâirim der de tufeyli yaşatır gövdesini, dayayıp köhne nedim artığı üç beş satıra! senelerden beridir aynı sakız, aynı geviş, seneler var ki doğursun diye baktık katıra!

uğur gür verdiğin busenin tadı gitmedi, sıcaklığı halâ dudaklarımda. o gün gözlerimde süzülen yaşlar, daha kurumadı yanaklarımda.

maria pawlikowska-jasnorzewska dolgun dudaklarınla öpmeye hazırlandığında beni boyun eğiyor dudaklarım, korkudan bembeyaz olmuş iki kanatçık gibi kanım sıyrılıyor benden, uzağa uzaklara kaçmak için ve kırmızı bir nehir gibi yanıyor yüzüm.

pervin şakir tatlı hava ten arzusu ile yanan iki susuz ruha öyle dokunmuştu ki, sanki bilmişti acı çektiklerini.

mir taki mir bütün önlemler ters tepti, hiçbir ilaç işe yaramadı. bak bu gönül hastası sonunda öldü. gençliğim ağlayarak geçti, yaşlılıkta gözyaşımı sildim. yani gece uzundu uyanık kaldık, gözlerimi sabah olunca yumdum.

ömer erdem bir şair; ‘istanbul bana bir mezar ver’ mısraını kurmuşsa ötesi yoktur.

ali sait yağar mehmet samsakçı, ölüme açılan estetik kapı: türk mezar taşı edebiyatı

emin nedret işli istanbul'da gömülü şairlerin mezar kitabeleri

eyüp nefes samsun merkez kökçüoğlu mezarlığı’nda kitabelerinde şair adı bulunan mezar taşları

ünal zal gurbannazar ezizov: “mezar taşına bile tahammül edilemeyen bir şair”

ünal zal üniversite yıllarında kendisini tamamen edebiyata verir. 1975 yılında sarhoş bir asker kaçağının serseri kurşunlarıyla can vereceği ana kadar şiirle ilgilenir.

ünal zal çağdaş türkmen şiirinin öncülüğünü yaparak otuz beş yıllık ömrüne toplam 375 şiir sığdıran gurbannazar ezizov’un türkmen edebiyatında önemli bir yeri vardır.

osman horata cem şairleri: bir kader birliğinin anatomisi

osman horata türabî cem'in hocası olan şair kastamonu'da doğdu. ....... şiirlerini tekke ve imaretlerin duvarlarına yazan, halkla bir arada olmaktan ziyade mezarlıklarda yatmayı ve yollarda dolaşmayı tercih eden, .......

fazıl ayanoğlu tahrip edilen eski eserler serisi lutfû efendinin mezarı

şükrü ramo kim ister dünyada fidanlar diken anneyi yavrusuz ağlarken bulsun kim ister babayı, kardeşi, kızı kanlı savaşta düşerken görsün? + kim ister çevrende uçarken bugün güneşe sevinen kuşlar da ölsün? kim ister topraktan yıldıza varan insanlık yolunu mezarlar örtsün?

witold marian gombrowicz sürgün bir mezarlıktır.

aslı güller xıx. yüzyıl arşiv belgelerine göre osmanlı toplumunda intiharlar

necati sümer dinlerin intihar olgusuna bakışı

mehmet can doğan bir durum çokça yorum: iki paşa’nın şiirle intiharı

mehmet can doğan türk şiirinde, görebildiğim kadarıyla intiharı bir tema olarak ilk kez kullanan şair 1853’te doğup 1903’te ölen damat mahmud celâleddin paşa’dır.

mahmud celâleddin paşa paradır iş bitiren ‘adl ü şerî’at arama bunu yazmış kapısında vükelâ mahkemesi + bir def’a soyar şakî bir insânı fakat her gün soyuyor milleti hırsız vükelâ

mehmet can doğan intihar, üzerine konuşan kişi için tebrübî değil, öğrenilmiş bir bilgiyi haber verir. dolayısıyla mahmud celâleddin paşa’nın da intihar redifli kasidesini böyle bir bilgiyle kurduğu açıktır.

mahmud celâleddin paşa ben ölmek istiyorum. hayatın bence hiçbir kıymeti ve lüzumu yoktur.

mahmud celâleddin paşa ey kötü talih güzelliğe bir sebebin yok mu bir saadet burcunda dur durağın yok mu diyelim ki âlemde bunların hiçbiri yokmuş ey garip nefs, öyleyse intiharın yok mu

soner işimtekin furûğ ferruhzâd ve sylvia plath’ın şiirlerinde kullanılan esenliksiz kelimeler üzerine

hatice gürgen şimşek & ayla bayık temel halk sağlığı hemşireliğine adanmış yıllar: dünya örnekleriyle öncü halk sağlığı hemşireleri

hatice gürgen şimşek & ayla bayık temel mother mary frances aikenhead (sister mary augustine) (1787–1858): irlanda doğumlu aikenhead, toplum sağlığı hemşireliğinin ilk öncülerinden biri olarak tanınmaktadır.

hatice gürgen şimşek & ayla bayık temel aikenhead ve bu rahibeler 19. yüzyılda hapishanelerdeki tutukluları ziyaret eden ilk hemşireler olarak kayıtlara geçmişlerdir.

arın namal hospice

arın namal dünyada yılda 57 milyon insan ölüyor. + bir yılda ölen insanların 38 milyonu, kronik bir hastalık sonucunda ölüyor…

arın namal insanca ölebilmek, sadece ölmekte olana bağlı değildir, toplumsal, etik ve tıbbi profesyonellikle ilgili koşullara bağlıdır…

arın namal postmodernite’de ölüm bilinci ile yaşamak, insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar güç hale gelmiştir.

arın namal ölüm gizleniyor ve izole ediliyor. + ölmekte olanlar, onurlarıyla bağdaşmayacak şekilde kandırılıyor. + yas tutmaya izin verilmiyor.

arın namal endüstri toplumlarında ölme yeri dev hastaneler + ama hastanelerin görev tanımlarında ölümden açıkça söz edilmiyor

arın namal hastanelerde hastalar ölmez, “ex” olurlar, ameliyat masasında ölmez, “bıçak altında kalırlar”. genellikle ölmekte olan alelacele tek kişilik bir odaya taşınır, boş bir oda bulunamadığında yatağı paravanla çevrilir. morglar, otopsi salonları göze çarpmayacak .......

arın namal ölmek ve ölüm kurumsallaştırılmıştır. + böylelikle ölmekte olana ve ölüye dokunmak gereği ortadan kalkmış, araya mesafe konulmuş, ama bu yabancılaşma ölme korkusunu da artırmıştır.

arın namal hastanede iyileşecek hasta baş roldedir, ölecek olan ise figüran bile sayılmaz… + ölmekte olan, hastanelerde “zavallı ve asalak” gözüyle görülür... + ölmekte olanlar, hastanelerin amacı ile çelişen varlıklardır, sağlığa kavuşturmak üzere organize olmuş bu .......

arın namal hospice düşüncesi, günümüz batı kültürü ve onun tıbbi kurumlarında ölmekte olanların içler acısı durumlarına tepki olarak doğdu.

arın namal hospice düşüncesi → ölmeyi, yaşamın bir parçası olarak görür!

dame cicely mary saunders ölüm, bambaşka şekilde yaşanabilir, insanca ve onurlu!..

hans christoph piper şu soruya yanıt arıyoruz: insanın bu dünyaya veda ederkenki yaşadığı ağır krizde, bizim ona anlamlı bir hizmetimiz olabilir mi?

arın namal insanların çoğu, evlerinde ölebilmek isterken, artık çoğu hastanede ya da huzurevlerinde ölüyor: oysa ev düzenlenebilir ve aile bireyleri, ölmekte olan üyelerine bakabilecekleri şekilde desteklenebilir.

arın namal nerede ölünmekteyse, orada yaşama geçırılebılır…

arın namal insan ölür, başkaları ise bu acıyla yaşamak durumundadır…

arın namal egemen olan tıbbi sistem, ölmeyi ve ölümü başarısızlık olarak değerlendiriyor. oysa ölme evresinde küratif düşünce ve davranış, yerini palyatif tıp anlayışına bırakmalıdır.

arın namal hospice düşüncesinde temel tutum ölmeye değil, ölürken yaşamaya yardım…

merve gül mezhepler arası ötekileştirme karşısında mevlânâ’nın hoşgörü öğretisi

merve gül damgalama, insanların öteki olarak belirlediği kesime karşı gerçek ya da hayali özellikler yakıştırarak onları kategorize etme girişimleridir. (karaca)

merve gül çatışmaya sebep olan ayrımcılık, önyargı, aşağılama, dışlama tutumları, mezhepler tarihi özelinde, tekfir, aforoz ve heretik kabul edilme gibi ciddi problemleri beraberinde getirmiştir.

merve gül her ne kadar tarihte ötekileştirmenin ilk örneklerini kestirebilmek zor olsa da, binti’ye göre ötekileştirme anlamında bir topluluğu menfi damgalama âdetini ilk başlatan yunanlılar olmuştur.

merve gül bu değerlendirmeye göre, yunanlılar insanlığı şark ve garp olarak ikiye ayırdıktan sonra dünyanın merkezine kendilerini koymuşlardır. bu şekilde, kendileri gibi olmayan ve düşünmeyen herkesi barbar damgalamasıyla ötelemiş ve ötekileştirmişlerdir.

sahra dervişoğlu suriye’den türkiye’ye kaçan bir ailenin gündelik yaşamı: gaziantep’te bir sözlü tarih çalışması

sahra dervişoğlu araştırma kapsamında elde edilen görgül veriler, goffman'ın damga kavramı, gündelik yaşam sosyolojisi ve merton'ın işlevselcilik yaklaşımı ile anlaşılır kılınmaya çalışılmaktadır.

erving goffman karşımızdaki yabancı, zihnimizde sağlıklı ve sıradan bir kişi olmaktan çıkıp lekeli ve sakat, kale alınmayan birine indirgenir. böyle bir sıfat, özellikle de itibarsızlaştırıcı etkisi çok kapsamlıysa damgadır...

meral timurturkan & gönül demez & elife kart & cihan ertan & selim cankurtaran & salih aktin “hükümlü” olmanın sosyal tezahürleri: sosyal dışlanma, damga ve suç

meral timurturkan & gönül demez & elife kart & cihan ertan & selim cankurtaran & salih aktin goffman'a göre yunanlılar,işaret edenin tuhaf ve kötü ahlaki durumuyla ilgili bir şeyleri ifşa etmek ve tasarlanmış beden işaretlerine dikkat çekmek için damga kavramını oluşturmuşlardır.

meral timurturkan & gönül demez & elife kart & cihan ertan & selim cankurtaran & salih aktin goffman'a göre bazen bir düşmanlığı ya da kini, sosyal sınıf gibi diğer farklılıklar temelinde rasyonelleştirerek,

meral timurturkan & gönül demez & elife kart & cihan ertan & selim cankurtaran & salih aktin kişinin kalitesizliğini açıklayacak bir ideoloji ve temsil ettiği tehlike için sebep inşa ederiz.

meral timurturkan & gönül demez & elife kart & cihan ertan & selim cankurtaran & salih aktin gündelik söylemimizde bir metafor ve betimleme kaynağı olarak, orijinal anlamı hakkında düşünmeksizin bireylere (sakat, suçlu, azılı, tehlikeli) belirli damga kavramlarını kullanırız.

meral timurturkan & gönül demez & elife kart & cihan ertan & selim cankurtaran & salih aktin bu bağlamda hükümlü veya suçlu olarak damgalanmak, bir takım yoksunluklara ve yaptırımlara maruz kalmak bireyin hayatında keskin dönüşümlere neden olabilmektedir.

meral timurturkan & gönül demez & elife kart & cihan ertan & selim cankurtaran & salih aktin gerek hapis cezası alarak kapatılmadan sonra topluma yeniden katılmaya çalışmak, gerekse hükümlü olarak ceza alıp denetimli serbestlik yükümlülüklerine doğrudan katılmak damgalanma,

meral timurturkan & gönül demez & elife kart & cihan ertan & selim cankurtaran & salih aktin dışlanma ve suçlu olarak tanımlanmaya neden olmaktadır.

meral timurturkan & gönül demez & elife kart & cihan ertan & selim cankurtaran & salih aktin goffman’ın ele aldığı ve birçok açıdan tartıştığı damga kavramı, bireylerin toplumsal yaşam içinde farklı nedenlerden dolayı karşılaştıkları sorunları açığa çıkarmada son derece etkili

meral timurturkan & gönül demez & elife kart & cihan ertan & selim cankurtaran & salih aktin bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.

kaan sevim sosyal çalışma perspektifinden damga ve kadın

kaan sevim hinshaw’a göre; kadınlar tarih boyunca sürekli ayrımcılığa ve damgalamaya uğramışlardır fakat kadın cinsiyeti üzerinden yapılan damga goffman’ın yapmış olduğu damga tipolojisinin içerisine girmemekle beraber birçok yazarın ihmal ettiği bir durum olmuştur.

m. cihat özönder & serdar sağlam & erdal aksoy & gökhan v. köktürk & şeref uluocak ilköğretim okullarında şiddet ve taciz

m. cihat özönder & serdar sağlam & erdal aksoy & gökhan v. köktürk & şeref uluocak goffman’a göre bugün bile, diğerleri karşısında eylemlerimizi haklılaştırmak için onların sahip olduğu kusurlar silsilesine özgün damga anlamlarından birini atfetme eğilimi taşımaktayız.

semra uz & kamil kaya otizmli çocuklara ve ailelerine yönelik damgalama

semra uz & kamil kaya otizmli çocuklar, rahatsızlıklarından kaynaklı olarak toplumun “normallik” tanımlarına uymayan bazı otistik davranışlar sergilemektedir. bu davranışlar, onların ‘farklı’, ‘tuhaf’, ‘ilginç’ olarak etiketlenmesine,

semra uz & kamil kaya goffman’ın deyimiyle damgalanmasına neden olmaktadır.

semra uz & kamil kaya hıristiyanlık döneminde ise, cildin üzerindeki tomurcuk şeklindeki yaralar ve fiziki bozukluklar tanrı’nın merhametinin bedensel işaretleri olarak değerlendirilmiş ve bu duruma atıfta bulunmak adına damga kavramı kullanılmıştır (goffman).

a. çağlar deniz & merve balcıoğlu & abdulkerim diktaş romanların maruz kaldıkları damgalanma ve dışlanma mekanizmaları: uşak örneği

a. çağlar deniz & merve balcıoğlu & abdulkerim diktaş goffman’ın anlatımlarından şunu çıkarmak mümkündür, damgalı birey damgasızlarla toplumsal ilişkilerinde bir damgası olduğunu her daim hatırlamaktadır. bu yüzden bir türk’le/ gacoyla/ na-romanla/ roman olmayan evli olmak uşak

a. çağlar deniz & merve balcıoğlu & abdulkerim diktaş romanları örneğinde topluluk dışından biriyle kurulan ilişkide dile getirilecek ilk şeylerden biri olmaktadır. keza işyerinde yaşanan can sıkıcı bir durum da, kendisine doğrudan bir şekilde ifade edilemese de, roman kimliğiyle

a. çağlar deniz & merve balcıoğlu & abdulkerim diktaş ilişkilendirilmekte ve toplumun kendisine uyguladığı ayrımcılık öğelerinden biri olarak hatırlanmaktadır.

sümeyye özmen & ramazan erdem damgalamanın kavramsal çerçevesi

sümeyye özmen & ramazan erdem goffman’a göre damgalama, damgalanan kişinin adının önüne getirilen etiket nedeniyle daha az değer verilebilir, daha az istenebilir hale gelmesi ve neredeyse artık insan gibi görülmemesidir.

ekrem dumanlı işkenceye isyan insanlık görevidir.

kerem altıparmak anayasa mahkemesinin zor sorusu: işkence ve kötü muamele, ama hangisi?

abdülkerim ünalan bir insanlık suçu: işkence

mustafa yeneroğlu devletimiz tüm organları ile ‘işkenceye sıfır tolerans’ prensibinin izindedir.

güney dinç savunma hakkı ve işkence

halil ibrahim türkyılmaz işkence ve adli tıp'ta tespiti sorunu

emre kapkın işkence konusuna yaklaşımda düşülen yanlışlar

ömer anayurt avrupa insan hakları mahkemesi içtihatlarında işkence kavramı

ümit ünüvar & erenç yasemin dokudan & deniz yılmaz & levent kutlu & önder özkalıpçı & şebnem korur fincancı işkence tanısında kemik sintigrafisinin yeri

türkan yalçın sancar işkence yapan kamu personeline rücu sorunu

isa başbüyük türk ceza kanunu’nda işkence suçu

salim durukoğlu & sevim salik türklerin uğradığı işkence, sürgün, katliam ve soykırımlar sözlüğü

mehmet esgin işkence ve engizisyon

cüneyd er işkenceye karşı birleşmiş milletler sözleşmesi

birleşmiş milletler işkence ve diğer zalimane, gayriinsanî veya küçültücü muamele veya cezaya karşı sözleşme

murat paker & burcu buğu türkiye’de işkence mağdurlarının psikolojisi üzerine yapılmış araştırmaların gözden geçirilmesi